Cumhuriyet`in kuruluşundan beri Türkiye`nin bir Kürt meselsi hep var olageldi. Önceleri entegrasyon ve geri kalmışlık kaygılarıyla değerlendirilen bu sorun, 1980`lerden itibaren, PKK`nın ortaya çıkmasıyla bir güvenlik sorunu olarak ele alınmaya başlandı. Böylece PKK, Kürt Sorunu`nun karmaşık dinamiklerini unutturan bir işlev gördü. Kamu otoritesi de Kürt Meselesi`ni teröre indirgeyerek yönetmeye çalıştı. Oysa yaklaşık son otuz yıl içinde Türkiye`de ve bu bölgede bu yaklaşımın gözden geçirilmesini zorunlu kılan birçok gelişme ortaya çıktı. 2000`li yıllarda ise Kürt Meselesi`nin çözülmesi yolunda birkaç kırılma yaşandığı görüldü. Önce meselenin ülkenin demokratikleştirilmesi sorunundan ayrı tutulamayacağını gösteren adımlar atıldı. Vesayet rejimi sona ererken Kürt Mesleesi`ni etnik ve seküler bir idle yaslayan unsurlardan da, Kürt Meselesi`nin ortaya çıkardığı aktörlerin sol-liberal aydınların vesayetindeki tıknamışlığından da bağımsız bir yaklaşım gerektirdiğini gösteren gelişmeler oldu. 2008-2013 dönemi ise en önemli konu başlığı Kürt Meselesi olan demokratikleşmede ilklerin yaşandığı yıllardı. Açılım Süreci`nden Çözüm Süreci`ne geçişi ve Diyarbakır buluşmasıyla toplumsal ve bölgesel anlamda önemli bir kırılmayı işaret eden bu yıllar, Kürt Mesleesi`ni konuşur hale gelmekten çözme iradesini oluşturma düzeyine varış dönemi olarak isimlendirilebilir. Normalleşme Snacısı`nda Taha Özhan, bu zorlu süreci odağına alıyor. Kürt Meselesi^ni ortaya çıkaran uzun geçmişin de izini sürerek...