Oliver Twist'in garip öyküsü, uzun zaman önce, Londra'ya yakın küçük bir kasabada başlamıştı. Pazar yeri yakınında, düşkünler evi olarak bilinen çirkin bir taş bina vardı. Yoksul insanlar ve evsiz çocuklar, bu mutsuz binada barınırdı. Bu insanlar, günde bir tas çorba içebilmek için şafak vaktinden gün batımına kadar çalışırdı.
Binanın kocaman demir bir kapısı ve önündeki parke taşlı dar sokağa bakan küçük pencereleri vardı.
Yüz elli yıl önce, bu pencerelerden birinin arkasında, küçük bir erkek çocuğu dünyaya gelmişti. Soğuk bir kış gecesiydi. Dışarıda yağan kar, pencere camlarına çarparak yere iniyordu. İçerideki ocakta küçük bir ateş yanıyor, kısık lamba ışığıyla oluşan gölgeler, minik bebeğin yüzüne düşüyordu. Beşiğin yanındaki iki kişi konuşuyorlardı.