Taşlı köy yollarında zıplayarak ilerleyen jeepin içindeki herkes tilkinin yaşamasını istese de ufacık hayvanın çok vaktinin kalmadığını biliyorlardı. Genç askerin, doktorun ve Yüzbaşının bilmediği ama yaralı tilkinin bildiği başka şeyler de vardı. Civardaki tek askerler onlar değildi…
***
Düşünebiliyorlardı. Bilerek ve isteyerek sakat bir adama yardım etmemişlerdi. İnsanlar hep aynıydı bilinçli olarak kötülük yapıyorlardı…
***
İnsanlık bir hastalıktı; iyileşemez, iyileştirilemez, bir hastalık, dünyayı çepeçevre sarmış pis kokulu bir kangren, vücuttan sökülüp atılması gereken hasta bir uzuvdu…
***
Gölgenin sözlerinde doğruluk payı vardı. Asıl sorun Defterin gitmesi değildi… Asıl sorun General'in defterden nasıl haberdar olduğuydu…
***
Albay’ın iki korumasının ve şoförünün akıllarını alan manzara bugüne kadar Deliçay'ın şahit olduğu en büyük kıyımdı…
***
Büyükçe bir tarlanın ortasında yan yana dizilen askeri kamyonlar, minibüs ve arazi araçları ateşe verilmişti…
***
Yanan araçların biraz uzağında ise dağa çıkan komandoların silahları, yedek şarjörleri, Deliçay Jandarma Karakolu'nun büyük cephaneliği ve her köy evinde mutlaka bir tane bulunan av tüfekleri yakılmıştı. Silahları yakan ateş fişeklerdeki baruttan öyle beslenmişti ki silahların çoğu erimişti…
***
İnsan ya da hayvan bütün anaları ağlatacak bir tablo vardı. Kanlı canlı, zıpkın gibi dağa çıkan elli askerin ve başlarındaki yüzbaşının cansız bedenleri yan yana yatıyordu. Askerlerin gırtlakları, yüzleri karınları paramparça edilmişti. Bazı askerlerin kopan kol ve bacakları yine yanlarına bırakılmış ölü bedenlerden süzülen kan tarlanın kuru toprağını hamura çevirmişti…