"Osmanlı tarihi anlaşılmadan dünya tarihi yazılamaz." Bu çeyrek asır önce oldukça iddialı görünen yargı, giderek Osmanlı tarihçiliğinin kendiliğinden açık bir düsturu haline geliyor. "Dünya tarihi neden Osmanlı tarihi olmadan eksik kalır?" Bu soruya verilecek cevap, Osmanlı tarihinin birbirinden kopuk iki düzlemde ele alınmasından kaynaklanmaktaydı. Birinci düzlem, Türkiye özelinde Osmanlı tarihinin tamamen kendisine mahsus bir hüdâ-yı nâbit şeklinde ele alınmasını gerekli buluyordu. Osmanlı kendinden önceki herhangi bir modele göre okunamazdı bu görüşe göre, Bir "mucize" gibi doğmuş ve "ihanetler" ve "ihmaller" yüzünden batmıştı. Dünya tarihçiliğinde belki hâlâ kısmen geçerliliğini koruyan ikinci yaklaşıma göre ise Osmanlı tarihi dünya tarihinin tekerlekleri arasına yerleştiriliyor, kendisine mahsus özü ve güzellikleri, görmezden geliniyordu. Kitabın özelliği, hem içeriden hem dışarıdan tarihçilerin bir ortak noktada buluşma çabalarının başlangıcını temsil ediyor olmasından geliyor. Kitabı yayına hazırlayan Kemal Karpat'ın önsözde belirttiği gibi bu çalışma; Osmanlı devletinin dünya tarihindeki yerini olduğu kadar dünya tarihinin, özellikle de modern tarihin oluşumundaki rolünü de ortaya çıkarmaya yönelik ilk girişimlerden biri.