Yirmibirinci asrın insanı çaresiz, perişan, mutsuz, umutsuz, kalabalıklar ortasında yalnız, yapayalnız... Altın kasede zehir içiyor. Yaldızlı sofrada elem ve keder yudumluyor. Yüzlerde tebessüm yerine buruk bir çizgi, gözlerde parıltı yerine acı bir ifade. Omuzlar biteviye çalışmaktan yorgun, ayaklar oradan oraya koşuşturmaktan bıkkın. Ötelerden bu tabloyu seyreden Bediüzzaman haykırıyor: "Dünya, büyük bir manevi buhran geçiriyor. Manevi temelleri sarsılan garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir taun felaketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor." Bediüzzaman, maddede zenginleşip manada fakirleşen çağımız insanının problemlerine eğildi ve Risale-i Nur adlı eserleriyle sadece geçici hayatına değil, ahiret hayatının da mutluluk yollarını gösterdi.