Büyük sufilerin hayatları ve eserleri, onların içlerinde hissettikleri ve yaratılıştan getirdikleri ilahi aşkın, bu aşkı maddiyat kirlerinden temizlemenin, temiz bir şekilde muhafaza etmenin, bu tertemiz aşk ile hayatı mahbub-ı hakikiye iştiyak içinde geçirmenin, bu aşkın gücüyle Yüce Yaratıcı'ya doğru kanat çırpma usullerinin ve nihayet vuslata erme zevkinin ifadeleriyle doludur. Tasavvuf tarihimizin mümtaz simalarından Abdülkadir-i Geylani'nin hayatı ve eserlerinde de bu hususları aynen görmekteyiz. Aslında müteşerri, yani dinin zahirine sıkı sıkıya bağlı olduğu bilinen bu din ve tasavvuf adamının gönül dünyasına indiğimizde, onun zahirde tam bir temkin ehli olmasına rağmen, batında ilahi aşkı ne kadar derinden yaşadığını eserlerinin net bir şekilde bizlere yansıttığını görmekteyiz.