XVII. Yüzyılın ortalarından itibaren batıda gelişmeye başlayan roman, teknolojinin gelişmesi ile birlikte geniş kitlelere ulaştı. Buda bireylerin ve toplumların birbirlerini daha yakından tanımlarına; onların duygu, düşünce iklimlerinde yakınlaşmalarına yol açtı. Henry James'in Roman yaşamı temsil etmek için vardır. "sözünde vurgulandığı gibi roman; yaşamın kesitlerini, insan denilen varlığın temel olgularını dikkate alarak sunmaya çalıştı. Stendral ise romanı "yol boyunca gezdirilen bir ayna" olarak kabul eder. Biz de bu yapıtta, bu aynayı toplumlar üzerinde dolaştırdı; herkes aynaya baksın, orada kendini ve başkalarını görsün diye.