Marx ve Engels genel bir estetik estetik teorisi ortaya koymadıkları gibi sanat ve edebiyatın herhangi bir sistematik incelemesine de girişmediler. Bu konudaki katkıları, çoğunlukla mektuplarında ortaya çıkan düşünceleri, kanıları ve güncel olaylara değinmelerinden ibarettir. Franz Mehring, Marx'ın edebiyatla ilişkisi hakkında şunları der: "Ebebî yargılarında bütün politik ve toplumsal önyargılardan uzaktı. Shakespeare'i ve Walter Scott'u çok sevmesi de bunu gösterir. Ama, çoğu kere ve politik kayıtsızlıklarla hattâ uşaklıkla yan yana giden 'sanat için sanat'ın 'katıksız estetikçilik' fikrine kapılmadı. Bu bakımdan da aklı, hiçbir kalıplaşmış formülle ölçülemeyecek kadar bağımsız ve diriydi. Aynı zamanda okuduğu şeyleri seçmekte hiç titiz değildi ve bilimsel estetleri dehşete düşürecek şeyleri okumaktan kaçınmazdı. (...) yutarcasına roman okurdu; serüven, mizah hikâyelerine çok düşkündü. Bunları ararken Cervantes, Balzac ve Fielding'den Paul de Kock'a ve vicdarnında Monte Kristo Kontu'nu taşıyan baba Dumas'ya da inerdi."