Girit’i Venediklilerden, 1645’te başlayan ve tam 24 yıl süren savaşlarla almıştı Osmanlılar... İki buçuk yüzyıl kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğinde kalan Girit adasının kaybedilme tehlikesi belirdiğinde, büyük kitleleri bir araya getiren mitinglerde ağızlardan düşmeyen slogan şuydu: “Girit bizim canımız, feda olsun kanımız!” Bütün bu protestolara karşın, Avrupa’nın “Hasta Adam” yaftası yapıştırdığı Osmanlı Devleti, Girit’i âdeta altın tepsi içinde Yunanistan’a sunmuştur. Bu süreçte, Girit’teki insanımız, yani en az on beş kuşaktır adada bulunan Osmanlı Türk’ü, nasıl bir dram yaşamıştır?
Ahmet Yorulmaz bu romanda, Aynakis Hasan’ın yaşamı çerçevesinde, yerlerinden sökülüp atılan Giritlilerin dramını anlatmaktadır...
“...Bir kitap okuyorum şu günlerde: Savaşın Çocukları. Girit’ten Ayvalık’a göç eden Hasanaki’nin yaşam öyküsü... yaşanmış ve hâlâ orada burada yaşanmakta olan nice göçlerin acısını duyuruyor. Uluslar arasındaki anlamsız düşmanlıkların ancak barışçı, dostça bir anlayışla ortadan kalkabileceğini düşünüyoruz...”
OKTAY AKBAL
“...Bu roman, Dido Sotiriyu’nun Benden Selam Söyle Anadolu’ya romanı gibi, yüce duygular üzerine kurulmuştur, hem de ona bir karşılık olarak yazılmışa benzer. En büyük ödüllere layıktır...”
FAKİR BAYKURT