…Ölen kuşlarım çığlık çığlığa uçuştu bilinçaltı zindanlarımda.
Onlara zindan dayandıramıyorum. Bu işte bir terslik var! Ben değil zindanlar çürüyor!
Rutubetimden, karanlığımdan pisliğimden… İçindeki ben yarı ölümsüz bir çilekeş…
Zindanlar yolcu ben hancı. Bana karışan her şeyin rengi siyaha bürünüyor, acıyorum zindanlara!
Bütün ölümlerim beni hayata döndürüyor!
Bir Hristiyan bebek gibi günahlarımla doğuyorum…
Her doğuşumda daha içler acısı olmam bu yüzden! Kutsal suda yıkanmayı da kabul edemiyorum.
Orucumu şarapla açtığım o gün gibi bir vicdan azabına tutulmaktan korkuyorum!
Sanki hayatımdaki doğru duyguyu bir türlü bulamıyorum…
Ezici karizmam bir yalan! Sahibi olduğum derin denizlerin bile yabancısıyım!
Yüzeye çıkıyorum zannederken batıyorum, inzivaya çekiliyorum zannederken kendimi zamansız gelen bir gün ışığında buluyorum!
Çıplak yakalanıyorum… İşte o an buharlaşıyorum.
Hayatlar arasındaki geçişlerin çizgisinde parmak uçlarımın üstünde dans ediyorum.
Bilinçaltımın şiddetle sarsılmaması için anahtar sözcüğü bir türlü keşfedemiyorum…
Bir gün, eğer başarıp bir daha doğmamak üzere ölürsem depremleri yüzünden öldü yazsınlar mezarıma!
Ruhlarınızın en alt katmanında yaşattığınız bu kötülük bakiresi kadın artık yok…
Bunların hepsi, kendisine sırt çeviren kendisi yüzünden oldu yazsınlar…
Ve vakit yüzleşme vaktidir! Cephanemiz nevrotik birikimlerimizdir... Hadi savaşalım seninle... Ölen kaybetsin!
Hayatta kalan kaybetsin! Ya da iyisi bulaşma bana! Ruhlarımızın katmanlarını sırayla bir bir soysak korkarsın daha en başında!
Benimle ancak bir başka ben başa çıkabilir! Ama içimdeki büyük adamlar çarpışırken masum sivil çocuklarım ölüyor yüzer biner…
İsyana mukavemetsizliğim belki bu yüzden…
Acıyla terbiye edilmeye de razıydım…
Ama beni sessizlikle terbiye ettiler…