Yazar H. Necati Demirtaş 1953 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Muhtelif il ve ilçelerde hâkimlik yaptı. 1985 yılında Kadıköy Asliye Ceza Hâkimi iken kendi isteği ile emekliye ayrıldı. İlk kitabı “İslâm’ın Doğuşu ve Temelleri” 1990 yılında çıktı. Bunu, 1998’de “Kur’an-ı Kerîm-Sistematik Bir İnceleme” takib etti. 2002 yılında “Kur’an’da Allah” okuyucusu ile buluştu. 2011’de “Açıklamalı Osmanlı Fetvaları”, 2012’de “Açıklamalı Osmanlı Fetvaları II”, 2013’te de “İki Devir, İki Nesil” adlı hâtıra kitabı yayınlandı. 2014’de, “Fetâvâ-yı Ali Efendi” adlı iki ciltlik eseri hazırladı. H. Necati Demirtaş XVII. Yüzyılın büyük şâirlerinden Şeyhülislâm Ankaravî Yahyâ Efendi’nin “Divanı’nı hem tanıtmak, hem de açıklamak gayreti ile bu çalışmayı yapmıştır. Ciddî bir emek mahsulü olan ve senelerce üzerinde titizlikle çalışarak meydana getirilen bu eserin iki önemli ayrıcalığı bulunmaktadır. Birincisi, geçmişinde Fâtih medreselerinden yetişmiş ve “Dersiâm” unvanı almış ebeveynlere sahip olan H. Necati Demirtaş Hocamızın, derin tasavvufi bilgilerini de bu eserin izahına katması, ikincisi metinleri açıklarken ve günümüz Türkçesine aktarırken son derece anlaşılır, samimi, akıcı bir üslup kullanması ve akademik alt yapısı olmayan okurların da anlayacağı şekilde bu eserin yazılmış olmasıdır. Bu nedenle Şeyhülislâm Yahya Efendi’yi her kesimden okuyucunun merakla okuyacağına ve bu eser sayesinde Yahya Efendi’yi, Divânı’nı anlayacakları kanaatindeyiz..
Kınalı-zâde Hasan Çelebi Yahyâ Efendi’den “allâme-i zamân (zamanının ey yüksek âlimi)” olarak söz etmektedir.
Kâtip Çelebi Yahyâ Efendi için “Monlây-ı merkum lâtîfe-gû (şakacı), küşâde-rû (güler yüzlü), hoş-sohbet, şâir-i tabîat (şâir tabiatlı), mütevâzı’ (alçak gönüllü), halûk (güzel ahlak sahibi), kerîm (cömert) zamanında nazîr-i ‘adem (benzeri olmayan bir zat) idi.” Demektedir.
Fazlüllah el-Dımaşkî’ye göre “Yahyâ Efendi, ulemâ-yı maşrık ve mağribin sultanı (doğuda ve batıda yetişen âlimlerin sultanı), ulûm-i cüz’iyye ve küllîyede şeyh-i kül (cüz’î ve küllî ilimlerin hepsinde üstâd) idi. Vâhidü’z-zamân (zamanının yegânesi), sânîi’n-Nu’mân (ikinci Nu’man b. Sâbit, Hanefî mezhebinin kurucusu İmam Â’zam Ebû Hanîfe) mekârim-i ahlâk (güzel ahlâk) ile mevsûf, devlet-i Osmaniyye’nin bereketi, ‘umdetü’l-mülûk (meliklerin güvenecekleri kimse), mürşid-i ehl-i tarîk ve sülûk (tarikat ve sülûk ehlinin mürşidi) bahr-i maâ’rif (bilgilerin, ilimlerin denizi), bedr-i letâif (lâtifelerin, güzel ve hikmetli sözlerin dolunayı) muhit-i rihâl-i âmâl (amellerin inceliklerini hakkıyle bilen), K‘âbe-i erbâb-ı kemâl (olgun insanların, kemâl ehlinin K‘âbesi) idi. Edvâr (devirler) mislini nâdiren yetiştirdi; bundan sonra da nâdir yetiştirir.”
“Heyhâte lâ ye’ti’z-zamâne bi-mislihi
İnne’z-zamâne bi-mislihi li-bahîl…”
“Heyhât, zaman onun bir eşini bir daha getirmez.
Gerçekten zaman onun mislini getirmekte çok cimridir.”
Lâtifeyi de severdi. Çağdaşı Şâir Nef’î ile lâtifeleşirlerdi . Nef’î’ye sataşır, Onun nükteli cevabından haz duyardı. Bir defa birbirlerini medih sûretinde şöyle hicvetmişlerdi. Yahyâ Efendi:
“Şimdi hayli sühânverân içre
Nef’î mânendi var mı bir şâir
Sözleri Seb’a-i Muallakadır
İmrü’l-Kays kendidür kâfir”
“Şimdi güzel sözler söyleyenler arasında,
Hiç Nef’î’ ye eşdeğer var mı bir şâir?
Onun sözleri (Kâbe duvarlarını süsleyen) “Yedi-Askı” gibidir;
(Sanki câhiliyye devrinde) Arapların ünlü şâiri İmrü’l-Kays’tır kâfir.”
“Gazelde zamanının en güzîde (seçkin) şâirlerine meydan okudu. Muâsırları (çağdaşları) da onu üstad makamında görür ve söz sanatındaki ustalığını takdir ve teslim ederlerdi. Lâle devrinin ünlü şâiri Nedim bile onun hakkında:
“Nef’î vâdî-i kasâidde sühan-perdâzdur
Olamaz amma gazelde Bâkî vü Yahyâ gibi”
“Şâir Nef’î kasîde vâdisinde güzel ve düzgün söz söyler;
Fakat olamaz gazelde Bâkî ve Yahyâ gibi.”