Kim tarihi tam olarak görmek istiyorsa ona yakından bakmalıdır. Ne kadar mı yakından? Kolay:
-Kleopatra'nın sivilcelerinin seçilebileceği kadar yakından!..
Kim eski bir şiiri tam olarak hissetmek istiyorsa onu yakından işitmelidir. Ne kadar mı yakından? O da kolay:
-Şairin nefesini duyabileceği kadar yakından!..
Şiirler, Şairler ve Meclisler bilimsel bir iddia ile yazılmış değildir. Amacı, sadece eski şairlerin meraklı, dramatik ve tamamiyle beşerî hayatlarını göz önüne sermek ve Klasik Türk Şiiri’ni sadece bu yönüyle inceleme konusu yapmaktır. Bilginler, bu kitaba sırf bu yüzden gayr-i ilmî diyebilirler ve iddialarında külliyen haklı çıkabilirler. Ancak şu kadarı da var ki bu kitabı yazarken pek çok eski tarihin rutubetli veya tozlu yaprakları arasında nice geceler uykusuz kaldım ve kâh hüzün, kâh neş’e ile satır aralarını derlemeye, hurde teferruatı devşirmeye çalıştım. Tezkireler, hatıralar, seyahatnâmeler ve tarihe ait daha bir yığın eser. Her devir için ayrı kitaplar, ayrı hikâyeler...
Şiir tarihimizin bütün uzaklıklarını yakın etmenin başka yolu var mıydı bilmiyorum. Bilimin ve meslekî eserlerin, içlerinde birer tarih hazinesi barındırdıklarını inkâr etmeyeceğim ve elbette ki bilim ile yükselebileceğimizin idrakindeyim. Ancak yine de bu eserlerin okunmak için değil bilgilendirmek için yazıldığını ve bilimsel seviyeye hitap ettiğini, çağımızda ise insanların salt bilgi yerine eğlenerek öğrenmeyi yeğlediklerini açık yüreklilikle söyleyelim.
Klasik Türk Şiiri’nin çağımız insanıyla bire bir temasının, onları eğlendirirken eğitmekten geçtiğini vehmettiğim için bu kitabı yazdım. Yani bu kitap ne üniversite edebiyat öğrencileri, ne de genç şairler için yazılmıştır. Bu kitap, şiirden hoşlanan herkese hitap eder ve tamamı şiir tarihimize tertiplenmiş hülyalı bir yolculuktan ibarettir. Eğer macera arıyorsak, bu bir maceradan ibarettir.
Şiire ait heyecanlı vakıaları, şairlere has tevazuları ve sıradanlığı, izini sürmeye değer bulduğum her şeyi -gerçekle hiçbir zaman çelişmemekle beraber- bu hikâyelerde kurgulamaya çalıştım. Bu bakımdan elinizdeki hikâyeler romantik olmakla beraber realist de sayılabilirler. Belki onlar, yazarının hayâliyle süslenmiş gerçeklerden ibarettir. Hatta süsleri dahi tarihten alınmadır.
Düşününüz. Şairlerin de birer insan olduklarını, sizin benim gibi sokaklarda yürüdüklerini, hadiseler karşısında zaman zaman büyük acılar çekip küçük mutluluklar duyduklarını -bunun tersi de mümkündür-, zaafları ve erdemleriyle; parasız kalışları veya ihsanlara garkoluşlarıyla, yedikleri ve yiyemedikleriyle; giydikleri yahut giyemedikleriyle birer insan olduklarını düşününüz... Benim için bunların hepsi birer hikâye konusu olmaya yeterdi ve öyle de oldu.