Kızıl Ordu (RAF) militanlarının yer aldığı ARANIYOR afişinde eski bakıcısı Jette’nin fotoğrafını gören genç gazeteci Katia, üzerinde izler bırakmış ve cesaretine hayran olduğu bu kadının yaşamını takip etmeye karar verir. Kızıl Ordu militanı Jette ‘70’li yılların başında, “Beyaz Giysili Banka Soyguncusu” sıfatıyla “Almanya’nın en çok aranan kadını” olmuş, tutuklanmış, sonrasında arkadaşlarının eylemleri sonucu hapisten kurtulmuştur. Yurtdışına kaçan Jette artık yaşamını Filistin mücadelesine adayacaktır.
İşte bu yaşamı sanki ablasını izleyen küçük kızkardeşmişçesine takip altına alır Katia. Jette’nin seçimlerini, arkadaşlıklarını, aşklarını, eylemlerini geriye dönük bir günceyi yeniden yazarmış gibi didik didik eder. Onun tavizsiz mücadelesine eşlik eden dizginsiz öfkeyi anlamasa bile hayranlık duyar. Bu geriye dönük yeniden yazım aynı zamanda Katia’nın kendi hayatını sorguladığı bir süreci de başlatır.
Birçok eleştirmenin çağdaş Alman edebiyatının geleceği olarak nitelediği Judith Kuckart, ilk romanı Silahı Seçmek’te farklı kuşaktan iki kadının iç içe geçmiş yaşam hikâyelerini anlatıyor. Gerçekle kurmacanın baş döndürücü biçimde birbirinin yerine geçtiği kesintisiz, sarsıcı bir anlatı.
Gözlerinin önüne görüntüler gelene dek yumruklarını gözbebeklerine bastırıyor, renk derecesi yüksek parlak bir beyazlık içinde. Otuz dokuz yaşında bir kadın, Sayda kentinin öğle sıcağında öldürülüyor. Güneş öyle yüksekte ki kadın düşerken gölgesini bile bırakmıyor yere. Resim sarı. Kadının adı. Altyazı eksik. Böyle bir yüz, yüz değil artık, açık bir mezara eğilmiş.