Ağaç dallarının bulutları iğnelediği, yaprakların güneşi perdelediği, havası daima soğuk ve nemli Sinova Ormanı; takvimsiz zamanlardan beri derinlerinde gizlediği o büyük sırrıyla uyandı yeni güne…
Rüzgar bile bu ormanda bir başka eser, kulaklara anlamsızca uğuldamak yerine sürekli aynı şeyi fısıldardı: Sinova kisse limeren… Kendilerini bu büyüleyici sesin cazibesine kaptıranlar; toprağı simsiyah, dalları ve meyvesi kan kırmızı o devasa ağacın yanında alırlardı soluğu. Ve merakla aldıkları bu son soluk, dehşetle verilirdi Sinova'nın kollarında…
Ormana ismini veren bu sıra dışı ağaç, kurbanlarını aniden kavrar, acı dolu çığlıklarına aldırmaksızın sıkar, sıkar ve son damla kanları toprağa düşmeden asla bırakmazdı. Fakat yine de ormanın sırrı, kanla sulanıp etle beslenen ve şöhreti sınırlarını çoktan aşmış bu vahşetten ziyade, mağaralarından dışarı gizlice süzülüp sislerin ardında sessizce yürüyenlerdi…
Sinova'da insanlık öncesi dünyaya sıra dışı bir yolculuk sizleri bekliyor.
Onlar insan değiller… Olamazlar da… Sinova'nın dehlizlerinde; düşünceleri, inançları ve âdetleriyle karanlığın zifirinde yaşıyorlar… Ve değil ışığın halesine, fikrine dahi tahammülleri yok! Peki ya içlerinden biri çıkıp güneşi düşlerse?