"Sintine" İtalyanca "sentina" kelimesinden türemiş bir denizcilik terimidir. Eskiden yelkenli gemilerde, gemiye giren suların biriktiği ve biriken kirli suları boşaltmak için kullanılan tulumbaların bulunduğu bölümdür.
"Sintine bölmesi" ve "ambarı" da denilen sintinenin dibi; geminin deniz yüzeyinin çok altında, havasız, karanlık bir yeri.
Türkiye Cumhuriyet devleti; 1938 yazında, bir avuç komünist muhalifi Nâzım Hikmet'i, Kemal Tahir'i, Hikmet Kıvılcımlı'yı, Hamdi Alev Şamilof'u, Emine Alev'i, Fatma Nudiye Yalçı'yı, Kerim Korcan'ı, Deniz Kuvvetleri'nin er ve erbaşlarından bir bölümünü, "Yavuz" ve "Erkin" savaş gemilerinin sintinesinin dibine indirdi.
Bu davada; "Donanma askerini isyana tahrik ve teşvik etmek"ten 20 yıl hapis cezasına çarptırılan şair Nâzım Hikmet yıllar sonra şunları söyleyecekti:
"Süngülü iki erin ve bir gediklinin arasında. Dar, demir ve kıvrıla kıvrıla inen merdivenler. Demir bir kapıyı açtılar. İttiler karanlığa. Kapıyı kapadılar. Sintine ambarı."
Türkiye Cumhuriyeti salt 1938'de bir avuç muhalifini "Sintinenin Dibine" indirmekle kalmadı; bu, devletin muhaliflerini bir tasviye yöntemi olduğundan; 1925'de Kürtleri, gazete sahip ve başyazarlarını, Komünistleri; 1926'da İttihatçılar'ı; 1938 Mart'ında Nâzım Hikmet'i ve Kara Harp Okulu öğrencilerini; 1944'de Komünistler'i ve Turancıları; 1946 ve 1951'de yine Komünistleri; 1957'de Doktor Hikmet Kıvılcımlı'yı ve Vatan Partilileri; 1959'da 49 Kürt aydınını; 27 Mayıs 1960'da Demokrat Parti'nin "muktedirlerini", 12 Mart 1972'de ve 12 Eylül 1980'de bütün bir sol hareketi ve gençliği indirdi sintinenin dibine...
Kendisi ise hep güvertedeydi.
Bu kitapta hem sintinenin dibindikilerin dramlarını hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuksal öyküsünü okuyacaksınız.