Denizin üzerinde yükselen sis bulutları, şehrin üstünde dans eder gibiydi. Tıpkı bir perde gibi hafifçe inip kalkıyor, zaman zaman manzarayı örterek gizemli bir hava katıyordu. Sarayburnu'ndan Galata Kulesi'ne kadar uzanan Boğaz boyunca gemi yolcuları, tarihi yarımadanın eski taş binalarını ve minareleri arasında kaybolan bu sisli atmosferdeki gizemli ve etkileyici görüntüyü seyrediyorlardı.”
*
Muallim Fehmi Bey’in mazisi, Osmanlı'nın çalkantılı son yüzyılıyla iç içeydi. Fehmi Bey’in ailesi, 1877 Osmanlı-Rus Harbi’nden sonra Rus işgaline uğrayan Balkanlardan zorunlu göçe maruz kalmışlardı.
Fehmi Bey; İstanbul'da dünyaya gelmiş, geleneksel Osmanlı terbiyesi ile yetiştirilmişti. Vatan ve millet âşığı bir Osmanlı genci olarak mili ve manevi değerleri genç nesillere aktarmak için küçüklüğünden beri hayalini kurduğu muallimlik mesleğini seçmişti.
Asrın ilk çeyreğinde patlayan Umumi Harp, Son Osmanlı neslini değirmen gibi öğüterek rüzgâra verirken Fehmi Bey de vatan müdafaası için Yemen çöllerine savurulmuştu. Vatandan, anadan ve yârdan ayrı geçen yıllar…
Kavuşmak? Kim bilir, belki… Bir ümit…