İnsan, evrensel gerçekleri lokalize edip yerelleştirmeye bayılır. Buna verilecek o kadar örnek var ki… Ortaçağ ressamlarının Hz. İsa ilgili resimlerine baktığımızda, Ortaçağ elbiseleri içinde bir Hz. İsa ile karşılaşılır. Etiyopya’nın eski kiliselerindeki duvar resimlerinde Hz. Musa, bir zenci olarak betimlenir. Topkapı sarayındaki hırka-i şerife ne denir? Elçi Hz. Muhammed’e ait olduğu iddia edilen bu hırka, nedense Osmanlı giyim tarzı çizgilerini anımsatır. Her insan, gerçekleri kendi koşulları içinde yorumlar. Kendine göre algıladığı gerçekleri aslından uzaklaştırır. Sonra kendine benzer şeyler söyleyenleri anlamamakta ısrar eder. Bu, çatışmaların ve savaşımların temel kaynağıdır. Dinler ve mezhepler tarihi, bunun açık göstergesidir. Ünlü düşünür Kolophonlu Ksenofes, paganları şöyle eleştirdi: “Eğer öküzler, kendi tanrılarına yontular yapsaydı, kuşkusuz öküz biçiminde yaparlardı.” Bu söz, insan düşleminin subjektifliğini ortaya koyar. İlkel insan, tanrıların kendisi gibi insan olduğunu düşündü. Peki, modern insan, bu kadim gelenekten kurtuldu mu? Evrensel gerçekleri kendine göre yorumlayıp yerelleştirme hastalığı eskiye oranla iyileşti. Ancak bu müzmin hastalığın insanlığı bütünüyle terk ettiği de söylenemez. O zaman ilk soru ve yanıt nasıl değerlendirilebilir? İşte müthiş bir ironiyle karşı karşıyayız. Uzaylılar, Müslüman ise bizler Müslüman mıyız? Ya da biz Müslüman isek, uzaylılar Müslüman mı? Bu yapıtta saçma gibi görülen bu ironinin aslında saçma olmadığını ürkütücü boyutlarıyla göreceğiz.