Uzun zamandan beri gelmesi beklenen fırtına patlamak üzereydi. Birbirlerine çarpan muhteşem sandıkları hatırlatan bir gürültüyle beraber aydınlanan bulutlar, endişeli bir tavırla ürperen ağaçların tepesinde toplanıyorlardı.
Rutubetli havanın yanık bir kokusu vardı.
Şehrin görünüşü de tamamen değişmişti; dükkanların tabelaları tıpkı bir kabustaki gibi sallanıyor ve takırdıyor, kapılar çarpıyor, bacalar inlemeye benzeyen sesler çıkarıyordu.
Bazı evlerdeki ışıklar yanmakta gecelikli kadın ve erkeklerin, tehdit eden fırtınaya karşı telaşla panjurları kapamaya çalıştıkları görülmekteydi.
Evlerine geç kalmış birkaç yolcu, sanki bir panik rüzgarı tarafından itiliyorlarmış gibi telaşla kaçışıyorlardı.