Masallar…
Yüzyılların imbiğinden süzülüp gelirler.
Ülkeleri, insanları, milletleri birbirine bağlayan ortak öğeleri bir çırpıda ve çarpıcı bir şekilde özetleyiverirler. Öyle özetlerler ki, tadına doyum olmaz. Ninemizden, dedemizden, annemizden, babamızdan, öğretmenlerimizden, komşu büyüklerimizden dinlediğimiz, kolay kolay unutmayacağımız ve yaşamımız boyunca her dönemimizde başka anlamlarla yorumlayabileceğimiz damıtılmış hayat dersleridir masallar… Adı üstünde hayal evreninden gelir, hayal dünyamızı uyandırır ve beynimizdeki yıldızları çoğalttıkça çoğaltırlar. Masallar kitaplar dolusu hayat gerçeklerini, hayal sihirli küresi içinde bizlere sunarlar.
Zamanla yaşamın ilerleyen yıllarında; gerçeklerle karşılaştıkça, yıllar önce çocukluğumuzda anlatılan masalların, aslında yaşam deneyimiyle elde ettiğimiz kıymetli gerçekleri yani bilginin değerini, zamanın, sevginin, özgürlüğün değerini, yardımlaşmanın değerini, paylaşmanın, vicdanın, çalışmanın - üretmenin değerini, yaratıcılığın değerini sihirli küreciğin içinde gizlediğini öğreniriz.
Ayrıca yaşamın akışı içinde nesilden nesile, dilden dile, milletten millete anlatılagelen masalların evrensel kültürün ortak öğelerini taşıdıklarını fark ederiz. Bizleri gerçek hayata hazırlayan, gerçek ile hayal dünyamızı birleştirmemize aracılık eden büyüklerimizi de minnetle her zaman anarız.
Şair diyor ki; “Masal dinlememiş çocuklar büyüyünce kedinin resmini bile cetvelle çizer.”