Tüketme, her şeyden önce insanlara haz veren bir yönü olması nedeniyle, çekici bir eylem olarak karşımızda durmaktadır. Üstelik, bu durumun satıcı tarafı temsil eden kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından iyice farkına varılıp, bu yönde yeni yeni tekniklerin geliştirilmiş olması, tüketim eyleminin insan hayatı açısından gittikçe daha cazip hale getirilmesinin önünü açmaktadır. Böylece, insanın benliği, arzuları, duyguları, gelişen ve çeşitlenen pazarlama uyarıcılarıyla daha hızlı bir şekilde tüketim eylemlerine yönlendirilebilmektedir. Ancak, her insanın bu uyarıcılardan etkilenme derecesi farklı olmaktadır. Çünkü, insanların arzu, istek, duygu ve düşüncelerinin farklılıkları yanında, algılama, kişilik, eğitim düzeyi, kültür, aile yapısı ve inançları da birbirinden farklıdır. Bu çok sayıda farklılık da haliyle, tüketim eylemlerine yansımaktadır...
İnsanların ihtiyaç sonucu mu, yoksa istek ve arzuları sonucunda mı tüketime yöneldikleri konusu oldukça tartışmalıdır. Benzer şekilde, ihtiyaçların mı istekleri oluşturduğu, yoksa isteklerin mi zamana ihtiyaç halinde belirdiği soruları da, cevapları standart olmayan sorulardır. Yine, ihtiyaç ile israf kavramlarının ayrım noktasının, her zaman ve konum için açık olarak ayırt edilememesi de bir gerçek olarak karşımızdadır.
Bu çalışma, yaşanan tecrübeler ve gözlemler çerçevesinde böylesine zor ve sıkıntılı sorulara bir cevap arama çabası olarak değerlendirilebilir.