Mıstık nehrin kıyısındaki bir kulübede yaşar. Buzdan kaleler kurar, ağaçlara sarılır ve yıldızların altında uyur. Tek arkadaşı, bir yusufçuk kadar küçük ve neredeyse bir o kadar şeffaf olan Gülcihan’dır. Fakat bir gün Mıstık’ın aksiliği tutunca Gülcihan ortadan kaybolur.. Bu öykü gerçeği düş gücüne dayalı bir bakış açısıyla yorumluyor; ve yanlış anlaşılan, yalnız bir karakterin gözünden sosyal bir analiz ortaya koyuyor.
Mıstık’ın düş gücü, kendi konumlarını ve güçlerini korumaktan başka bir şey düşünmeyen soğuk ve acımasız izleyicilerle karşı karşıya kalır. Onlar her şeyi önyargılı ve iyi niyetten uzak bir yaklaşımla yargılarlar. Bu öyküdeki karakterler, yakınlık dolu konuşmalarına rağmen zayıflara sırtını dönen düşmanca bir toplumun yansımasıdır.
Fakat Uçuk Kaçık Mıstık iyi niyetten, yalnızlıktan ve düşlerin şiirsel gerçekliğinden söz eder. Bir bakıma, çocukların çoğu zaman büyükler tarafından dikkate alınmayarak ve yanıtlanmayarak örselenen o saf ve temiz bakışlarını ortaya koyar.
Bu eser bir kez okunduktan sonra sona ermiyor. Kitap, okuru sorular sormaya kışkırtıyor: Zıtlıklarla dolu, yerici tarzıyla bu öykü, toplumda bir sayıdan öte hiçbir şey ifade etmeyen kişilerin şefkate ve teselliye duydukları gereksinimi anlamamızı sağlıyor. Mariona Cabassa’nın anlamlı resimleri sıcaklık ve dirilik katarak kitabın şiirsel tarzını mükemmel şekilde tamamlıyor.