Harabeler aklın sessiz kalamayacağı yerlerdir. Antik bir tapınağın, bir sarayın ya da kalenin yıkık duvarları ve dağılan taşları arasında yürürken dünyayı eskiden olduğu haliyle tasavvur etmekten kendimizi alamayız. Zihnimiz onları bir bütün haline getirmek için taşlardaki boşlukları doldurur. Çoktan çürümüş veya yanmış kulelerin ve iç kalelerin üst katlarının taslağını çizer, o kaybolmuş döşeme tahtaları üzerindeki ayak seslerini duyar. … İnsan hayatları, jeolojik bir güç gibi, yıkık dehlizlerden su gibi akar.
Uygarlıkların Çöküşü, yüzyıllar boyunca Mezopotamya’nın büyük imparatorluklarından Asya’daki Kmer ve Vijayanagara medeniyetlerine, Batı Afrika’daki Songhay İmparatorluğu’ndan Bizans’a, Amerika’daki Maya, İnka ve Aztek uygarlıklarına, Roma Britanya’sından Rapa Nui’ye (Paskalya Adası) uzanan bir tarihsel yolculuğa rehberlik ediyor.
Yalnızca başarılarıyla değil, aynı zamanda çöküş biçimleriyle de insanlığın kolektif hafızasına kazınan medeniyetlerin görkemi ve kırılganlığı, Paul Cooper’ın titiz araştırmaları, çarpıcı kavrayışı ve empati yüklü anlatımıyla gözler önüne seriliyor. İklim değişimleri, çevresel bozulma, ekonomik dengesizlikler, siyasal yozlaşma ve toplumsal kırılganlık gibi yapısal unsurların tarihsel örneklerde nasıl iç içe geçtiği ortaya koyuluyor.