"Ellerin çok güzel" dedi adam. "Parmaklarımın arasında oynayan kalemi kastediyor olmalısın, güzel olanın ellerim olduğunu sanıyorsun. "Bir yandan da gölün maviliğini gözlüyordu yazar. "Senin güzel bulduğun kalemi birisi geri gönderir ya da kırıverir.
O zaman parmakların bir işe yaramaz" dedi adam. Cümleler dalgalar kadar dağınık olsa da, gölün üzerinde toparlamayı biliyordu yazar. "Başını ufka çevir" dedi adam. Başını ağır ağır ufka çeviren kadın, ellerini gördü. Ellerinde kara bir leke. Bakışlarını göle indirdiğinde dalgalar yoktu. Kırgın, mahçup, bir günahın ezikliğinde adımlarını hızlandırdığı sokaklar martıların çığlıklarıyla doldu. Ayak seslerinin arasından göle sızan, dalgalara karışan gözyaşlarıydı. Ağladı. Ağlıyordu.
Yaş otuz beşti. Belki yolun yarısı, belki de...