Şehrin tüm ışıkları yanıyor. Mezarlar dilsiz şahitler. Çok uzaklarda bilmediğim bir yer var; orada zamanın nabzı atmıyor, tüm sevdiklerim orada duruyor. Anne, damarlarımda kan akmıyor. Gökyüzünün ölü toprağında barut grisi bulutlar sürükleniyor. Şehrin tüm ışıkları sönüyor. Mezarlar konuşan dilsizler. Çok uzaklarda bildiğim bir yer var; orada zamanın kalbi benim ellerimde atıyor, tüm nefret ettiklerim orada duruyor. Baba, ruhumda öldürdüklerimin kanı akıyor. Tüm şehir ışıkları birden kan çiçeği rengine bulanıyor. Umursamaz gökyüzünün kızıl toprağında cesetler uyuyor. Kardeşim, ablacığım, geçmiş bana sizin sesinizle fısıldıyor: Güvelerin ölümü sessiz olur.
Eylül Görgülü, yirmi iki yaşında üniversiteden daha yeni mezun olmuş bir genç kızdı. Arkadaşıyla birlikte gittiği bodrum katı partisinde zamansız bir yabancı tarafından aniden kaçırıldı. Eylül bu adamı tanıdıkça hiç de beklediği biri gibi olmadığını anlamış, dahası onun yörüngesi altına girdiğini hissetmişti.
Kimdi bu yeşil gözleri kızgınlıkla bakan adam? Ondan ne istiyordu?
Şehirde kaosa dönüşen peşi sıra cinayetler işlenirken Eylül geçmişindeki bu gizemi çözmek ve hayatına aniden giren bu adamın pençeleri arasında hayatta kalmak zorunda kalır.
Her şey tam da o gece başlamıştı. Ve hafızasını kaybetmesine neden olan silik, kötülük dolu o karanlık gecede…