Zararı azaltma külfeti, hem haksız fiil sorumluluğunda, hem de sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumlulukta tazminatın hesaplanmasında büyük bir önemi haizdir. Zarar gören, zararını en düşük düzeyde tutabilmek için kendisinden beklenen makul önlemleri almak zorundadır. Makul önlemlerin kapsamı, somut olayın özellikleri dikkate alınarak, dürüstlük kuralı çerçevesinde belirlenir. Zararı azaltma külfetinin ihlalinin haksız fiil sorumluluğu çerçevesinde en önemli uygulama alanlarından biri, bedensel zararlardır. Bedensel zarara uğrayan kişinin, makul bir önlem olarak değerlendirilebildiği takdirde tedavi olması ve yeni durumuna adapte olmayı sağlayacak başka tedbirlere başvurması gerekir. Çalışmamızda, bedensel zararlara ilişkin tazminat hesaplamasında uygulamada ortaya çıkabilecek sorulara cevap bulunmaya çalışılmıştır. Sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumlulukta ise zararı azaltma külfetinin ihlali, pek çok tartışmayı beraberinde getirmektedir. Özellikle bu külfetin ihlalinin, tazminat dışında kalan, aynen ifa veya sözleşmeden dönme gibi hakların kullanılmasını sınırlandırıp sınırlandırmayacağı çalışmamızda ele alınan başlıca konulardan biridir. Ayrıca zararı azaltma külfetinin, çeşitli sözleşme tiplerine ilişkin olarak Türk Borçlar Kanunu'nun özel hükümlerinde yer alan görünümleri de ayrıntılı olarak incelenmiş; bu çerçevede özellikle satım sözleşmesinde satıcı veya alıcının ikame işlem yapmasının hangi şartlar altında zararı azaltma külfetinin bir gereği olduğu değerlendirilmeye çalışılmıştır. Satım sözleşmesinde zararı azaltma külfeti incelenirken, Türk hukukunun bir parçası haline gelen Milletlerarası Taşınır Mal Satımına İlişkin Birleşmiş Milletler Antlaşması (Viyana Satım Sözleşmesi) hükümleri de Türk Borçlar Kanunu hükümleri ile karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır.