Teknenin burnunda ayakta duran bir grup kızla konuşurken, bir ara eskiden izlediğim Türk filmlerinden sahneler canlandı gözümde. O filmlerde de böyle görüntüler vardı. Mutlu çiftlerin yaşamlarına, “metres” denen kötü kadınlar girerdi... Saçları sarıya boyalı, dudakları kırmızı rujlu, kirpikleri takma, kalçaları büyük olurdu bu kadınların. Erkekleri ağlarına düşürürler, sülük gibi kanlarını emerlerdi. Namuslu, temiz, sadık karıları evde çocuklarla uğraşırken, bu kötü kadınlar, onların kocalarıyla danslarda, balolarda, yatlarda gönül eğlendirirlerdi. Fakat teknedeki bu genç, güzel kızların hiçbiri filmlerde izlediğim o kadınlara benzemiyordu.
Bildiğimizi sandığımız, kimileyin burun kıvırarak kimileyin üzülerek konuştuğumuz o kızların, zengin adamların yanındaki o genç kızların öykülerinin bambaşka bir yüzünü anlatıyor Zarife bize. Ne sandığımız gibi bir kader kurbanı ne de arsız bir sarmaşık… Herkesin adını koymadan, açıkça konuşmadan üstüne anlaştığı bir statü…
Deniz Kavukçuoğlu, toplumsal durumun derinine inerek bakıyor Zarife’ye ve “o” kızlara.