En uyanık olduğum zaman yakalıyor uyku perisi. Uyku perisinin uçları kahverengiye çalan kızıl kanatları var. Atları ateşten..
Bin yıllık uykusuzluğumu hangi çeşmelerden kandırayım, diyorum ona. Gümüş memelerinden bengisu sunar gibi bin bir ihsanla bana ölümün kadehlerini gösteriyor. Üzümün kızının baygınlaştırıcı tadından farklı bir şey bu: Gerçek uyku; ölüm!
Ölüm; o hepimizin bekletmeyen sevgilisi!Bahar zehirlenmesi, diyor, hekimbaşı ruhumu yazıya döktüğünde. Bu kalem hangi ağaçtan biliyorum, bu kalem hangi ağaçtan.. Dal uçlarına biriken hayatın ne denli kışkırtıcı bir çığlıkla değiştiğini görüyorum. Değişmek: Kanımızda koşan kısraklardan ödünç aldığımız sancı!