Yine müthiş bir kurgu. Yine inanılmaz bir sürükleyicilik. Konu insanın içini buruyor, canını acıtıyor. Ama yine de heyecan ve hevesle okuyorsunuz, hem de sonu için sabırsızlanarak.
Ama söylemeden edemeyeceğim: Diline bu kadar hakim, bu kadar duygulu ve zeki bir Türk kadın yazarı, niçin toplumundan kendini bu kadar uzak hissediyor, ya da uzak olmaya çalışıyor? Ermenilerin yaşamış olduğu (o anlatılan) şeyleri yadsımak tabii ki mümkün değil. Ama ya madalyonun öbür tarafı, Türklerin yaşadıkları. Bunlardan hiç bahsedilmemiş. Onlarla ilgili olarak elle tutulur, ciddi ve gerekçeli verilere hiç yer verilmemiş.
Uzun yıllar İstanbul' da yaşadım. Ve o koskoca kozmopolit şehirde bile, bu kadar birbirinden kopuk, özellikle de gencecik kızlarını bu kadar sürüklenen bir hayata teslim eden bir aile yapısına şahit olmadım. Kazancı ailesi bizden bir aileyi temsil etmiyor. Bence bu kadar popüler bir kadın yazar, kendi toplumu ile ilgili olarak daha pozitif roller üstlenmeli kendine.
Ayrıca, Elif Şafak romanlarında niye bu kadar çok cin var? Gerçekleri öğrenmenin tek vasıtası onlar mı?
Yaklaşık 85-90 yıl içerisinde yaşanan şeyler, birbirinden kopan hayatlar, ve son noktada dünyanın uçlarını birbirine bağlayan tesadüfler. Geçmişte yaşanan ve söylenen her şey elbette ki yarınımızı etkileyecek ve değiştirecek. Ama bu kadar tesadüf, düşündüğümde bana biraz abartılı geliyor.
Ama okurken yine de çok keyif aldım. Ve herkese de tavsiye ederim.