Ozanın Şarkısı / Kuzey Kıtalar Efsaneleri Hakkındaki Yorumlar

Mehmet Tayanç 31.12.2007
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
aman aman uzak durun!!!! eğer
R.A.Salvatore, Robert Jordan , Margaret Weis, Tracy Hickman herhangi briirni okuduysanız kesinlikle beğenmeyeceksiniz. olaylar çok çocuksu cümlenin başındayken sonucu tahmin edebiliriniz, olaylarıda öyle.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (9)
Hayır (26)
Bu Yorumu Yanıtla
Suat Sungur 18.09.2007
Göktuğ Canbaba bu eserde tahayüllerinin sınırlarını zorlayarak büyük bir başarıya imzasını atmıştır. Kurgu mükemmel. Grupların efsanedeki anlatımı içersindeki akışı, bölümlerde birbirine karışmadan romanın sonuna kadar gitmiş. Sanki romanın devamı gelecekmiş gibi, açık bırakılan sonlarda dinleyenler efsanenin devamını beklediklerinden, Ozan Galenar mutludur. Çünkü efsaneyi dinlerlerken gerçek hayatta alacakları birçok dersleri vermiştir dinleyenlerine. Tanrıları yaratanların aslında insanlar olduğunu vurgulamış, Kuzey kıtaların gizi içindeki efsane, yaşamlara hakim olanların birbirlerine karşı güç gösterme yarışları neticesi, her türlü işkenceye maruz kalmış iyilik gurubunun öğrendikleri büyüler bile, kötülük grubunun üstesinden gelmiştir.

Romanın baş kahramanı, Canbanın romana ismini verdiği Ozan Galenardır. Galenar bir gezgindir. Zamanının bir Evliya Çelebisidir sanki. Elinde bambukası o beldenin insanlarına şiirler söylemekte, birçok efsaneler anlatmaktadır. Teknolojinin günümüzdeki kadar ileri olmadığı zamanlarda insanlar pür dikkat böyle efsaneleri dinleyerek kendilerini bulurlarmış. İşte bu yüzdendirki Galenarın şöhreti kuzey kıtalar da dilden dile yayılmış herkes Galenarın yolunu bekler olmuş. Galenar elinden düşürmediği bambukasıyla gezerken yolu Çukurtepeye düşmüş ve halk ozanın şarkısını dinlemeye başlamıştı.

İnsanların düşüncelerine hakim olan aklın sınırsız düşüncesinde şekillenen her türlü kavramlar, tanrılar tarafından yaratılarak sahiplenmiş. Kutsal büyünün tanrısı Lasiaran. Hırsın ve intikamın,delilerin ve sapkınların tanrısı Zetith’tir. İyiliğin,onurun, dostluğun tanrısı Arbex. Adı bilinmeyen ancak herşeyin, anlaşılmayanın ve bilinmeyenin tanrısı olarak nitelenen tanrı. Molarvin ormanların ve bitki örtüsünün tanrısıdır. Tanrı molarvinin beş kızının Zetith tarafından gökyüzüne çıkarılır ve herşeyin tanrısından bir istekte bulunarak kız kardeşlerin acı çekmeleri ve buz kristallerine dönmeleri isteğinde bulunur. Efsaneye göre bu beş kız kardeş de hayatlarının sonuna kadar yanmaya ve donmaya mahkum olurlar.

Büyüyü kötüye kullanan tanrılarla, iyiye kullananlar arasında kıyasıya bir mücadele vardır. Göktuğ Canbaba burada tahayül yeteneğini kullanarak Kan yerine büyücülerin damarlarından büyü tılsımarı aktığını ifade etmektedir. Gerek tanrı isimleri, gerek kuzey kıtaları olarak bahsettiği yerlere verdiği isimler anlatılan efsaneyle adeta bütünleşmiş okuyucularını efsanenin birer bireyleri haline dönüştürmüştür. Büyüyü hayatın özünün tılsımı olarak niteliyor. Fantastik bulgular üretiyor Göktuğ. Üstelik ilk romanında kendisini aşan bir seviyeye ulaştığını söylememiz abartma olmaz sanırım. Kullandığı uslup akıcı. Düşünün bir kere, yasak ormandan bahsederken, bu orman içersine izinsiz girenlerden hesap sorar, onları cezalandırırdı. İnsanlar bu ormana Kiralan Adası'na geçmek ya da Kiralan Adası'ndan Büyük Kıta'ya ayak basmak için girerlerdi. Ormanın soğuk ve karanlık havası, Eryns’in üzerine çökmeye başlamıştı. Koyu renkli dallar,büzüşmüş yapraklar,kızıla çalan toprak rengi,ormanın kendine has kokusu ve en önemlisi de derinlerden gelen çığlıklar, sabahın bu neşeli havasını söküp, yerine karanlık bir rüyayı getirmek ister gibiydi.

Ormandaki yaratıklara şekil vermesi ve yeni bir yaratık türü çıkarmasında da oldukça başarılıdır. Yarı insan, yarı at adamlar. Öküz kafalı insanlar, çift kafalı geyik gibi yaratıkları düşünmesi nesneleri bir birlerinden ayırmak için de gerekli. Göktuğ bunları kentaur,minatour gibi kelimelerle ifade edip gerçekte olmayan bir hayvan ve insan türünü kullanarak romanda güncelleştirmiştir. Ayrıca kocaburunlu tepe insanları, orman kişileri gibi anlatımlarla romandaki tıkanmayı gideriyor. Bunlar yazar için bir buluş.

Bir buzkanın hayatı yüzyıllar sürermiş.ve hayatları boyunca sadece birkaç kez ağlarmış. Ve o gözyaşları onların hayatları tabiki. Bir buz ermişi,nin gözyaşları çalınabilirse, buz ermiş o gözyaşlarını geri alıncaya dek çalan kişinin kölesi olmaya mahkumdur. Fakat gözyaşı bir kolyenin içindedir. Kadın boynundan adama ait olan gözyaşının içinde bulunduğu kolyeyi çıkardı . İçini açtı dizleri üzerine çökerek ona sundu. Buzka işte o zaman gözyaşını alırken hayatında sadece birkaç kez akıtacağı gözyaşlarını boşaltıyordu gözlerinden Adam gözyaşını aldı ve onu iki parmağı arasında ufaladı. Bir anda ondan yayılan simler etrfa doluşuverdi. Adam yere dökülen gözyaşlarını aldı ve onlarıda sonsuzluğa kavuşturdu. Artık görevi bitmişti. Evine dönebilirdi.

Burada kölelikten kurtulmak için gözyaşının taşınması saklanması, çalınma serüveni heyecanlı bir mistik havayıda beraberinde getirmektedir. Güzel düşünülmüş bir kurgu. Bir boz aslandan bahsederken: Aslan onlara doğru tehditkar bir biçimde kükredi. Ağzını açtığında korku içlerine sıcak bir içki gibi aktı. Ne güzel bir benzetme. İyiliği taşıyan bakışların karanlıkta ışık olması deyimi gibi iyiliklerin, güzelliklerin daima ön planda gösterilip kötülüğe baskın çıkması gibi işlenmesi, romanın okuyucu üzerinde müsbet izlenimler bırakmasını sağlamıştır. Halk Çukurtepede Ozan Galenarın hikayesinin bitmesinin ardından çoşkulu alkışlarla uğrladılar. Anlatımızın başındada söylediğimiz gibi. Çukurtepe halkı yıkılmış kasabayı,.Thelisis’i, Thalianı merak ederek Ozan Galenarın onların sesini duymayı başardınız. Onların fısıltıları sizin yaşamlarınıza ulaştı” diyerek odasına çekilip kendisini uykunun kollarına bıraktığında serüven sona ermiştir.

Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (19)
Hayır (8)
Bu Yorumu Yanıtla