İnsanlığın en büyük düşmanının- bence aslında asla kaçamayacağı- umutsuzluk olmadığını, umutsuzluğa alışmak olduğunu anlatıyor bize A.Camus Veba'da..
Kahraman(lar)ını (Rieux ve arkadaşları) insancıl kaygılarla donatıyor ve şehri saran felaket karşısında sonucu kestirilemeyecek bir savaşın her şeye rağmen
sürdürülmesini okuyoruz romanda.. Oran kentinin ve insanlarının 'Veba' ile birlikte ilk önce kayıtsızlığa, umutsuzluğa ve ölümlere yavaş yavaş alışması, ardından
'Veba' nın etkilerinin azalması ile gelen umut ışığı.. Aslında yazar için 'Veba' kötülüğün simgesidir ve etkisi geçse de bir yerlerde saklanmaktadır, o zaman
yazara göre savaş ve mücadele de hiçbir zaman bitmeyecektir ya da bitmemelidir..
Romanı okurken akla şu sorular geliyor:
*'Felaketin yazgıya dönüşme' sürecinde bir insan gerçekten de başkalarını düşünebilir mi?
*Kötülük her zaman var olacağına göre umutsuzluk ve korku insanı eni sonu kendine hapseder mi?
*Tüm acılara, kötülüklere ve olabilecek felaketlere rağmen savaşta var olabilmek gerekmez mi?
*Kadere karşı durmak, hayatın anlamsızlığını anladıktan sonra daha mı kolay olur acaba?
*Ölmek mi yoksa öleceğini bilmek mi daha zordur?
*Ve konu ölüm de olsa insanın kendini bu karmaşada yalnız hissetmemesi (toplu ölüm) içindeki korkuyu az da olsa azaltır mı?
*Acıya, ölüme, umutsuzluğa alışmak insani duyguları tüketebilir mi?
*Ve herşeye rağmen insan umudunu ve insancıl özelliklerini daimi olarak devam ettirebilir mi?