Ama yine de kabul etmeliyim ki Ahmet Ümit, malzemesi kelimeler ve cümleler olan bir büyücü. Allah için kitabın her yeni sayfasını tarif edilemez bir merakla çeviriyorsunuz. "Evet inanıyorum ki bu sayfada bir şeyler olacak... Artık bir şeyler olmalı... Kesin bu sayfada artık bir şeyler anlatmaya başlayacak... diye geçiyor aklınızdan. Ama kitap bittiğinde "eee, hani polisiye nerde" diyerek elinizde 412 sayfalık bir kağıt kütlesi ile kalakalıyorsunuz.
Yine her zamanki gibi, kitap boyunca üstünkörü bahsi geçen bir karakterin hiç bahsedilmeyen yanlarının kitabın son 10 sayfasında verilerek "ahanda katil bu, nasıl ama hiç farketmediniz di mi" süpriz bir final yapılmış. İnternette en çok eleştirilen kısım olan Gezi Direnişini herkes gibi bende samimi bulmasam da sohbetlerin (valla kurgu demeye dilim varmıyor) içine yedirilmesini başarılı buldum. Ancak kendine komiser Nevzat'ın komşusu olarak rol verdiği cameosu iğrenç.
Ve yine her zamanki gibi tek artısı (eğer artı sayılırsa) hızlı, sıkılmadan, kafa yormadan okunması. Kitabın en önemli sorunu polisiye olarak lanse edilmesi. Yoksa kitap, İstanbul'da geçen bir cinayet romanı değil, bildiğin cinayette geçen bir İstanbul romanı. Onun dışında son derece gereksiz.