Kitap bitmesin istedim. Haşek'in Şvayk'ı savaşa sokup -belki de- çıkardığı ve normal hayata döndürdüğü günleri yazamadan ölmesine çok hayıflandım. Kitabı -özelikle Şvayk'ın birliğine katılıp cepheye doğru yola çıkmasından sonraki bölümü- okurken, aldığım bütün zevke rağmen içimde sürekli bir sıkıntı olduğunu farkettim. Sonra bunun ne olduğunu keşfettim. Kitapta adı geçen insanlar savaşa gidiyorlardı. Yani yaptıkları yolculuk kulağa ne kadar eğlenceli gelirse gelsin, kendileri de ne kadar eğleniyor görünürlerse görünsünler (kitapta), sonunda yaşam mı ölüm mü sakatlık mı olduğu belli olmayan bir yolculuğu yapıyor olduklarından, okudukça benim içime sıkıntı çörekleniyordu. Özellikle şu sıralarda okunması gerekli bir kitap bu-hem de herkes tarafından. Savaşın aptallığını ve vahşiliğini, hemen hiç bir şeyi açık açık söylemeden, ama insanın içine korkunç bir sıkıntı vererek göstermeyi başarmış bir adamın 40 yaşında ölmesi dünya için büyük kayıp olmuş. Yazar diye ona derim ben-yoksa birilerinin kuklası olmuş, birbiri arkasına amaçlı yazılmış kitaplarla sahneye çıkan ve kitaplarının (amaçlı oldukları için) diğer dillere çevrilmesiyle de kendilerini dünyaya açılmış büyük yazar zanneden insanlara değil. Edebiyat barışı sağlamak için kullanılmalı-insanları kışkırtmak için değil. Ama Türkiye'nin durumunda mecburen kendini savunma amaçlı da kullanılıyor tabii.
Her neyse, bu kitap mutlaka okunması gereken bir kitap bence. Bu arada çeviri kitapları paçavra haline de, şaheser haline de getirebilen çevirmenlere de değinmeden geçmek olmaz. Aslan Asker Şvayk insana "çeviri dediğin böyle olur" dedirtiyor. Celal Üster'e böyle bir kitabı böyle bir çeviriyle Türkiye'ye sunduğu için çok teşekkür ediyorum.