bir gecede bitirilmeden bırakılamayan kitap. oğuz atay'ın tutunamayanlar'ını ve dostoyevski'nin beyaz geceler'ini okuduysanız size çok tanıdık gelir anlatılanlar. satır aralarında kimi zaman oğuz atay'ı görürsünüz, kimi zaman dostoyevski'yi. raif efendi'de bazen selim ışık'ı hissedersiniz, maria puder'de ise nastenka'yı.
raif efendi'nin maria puder'le tanıştıktan sonra şu anlattıkları insanın önce içini aydınlatır, "ben bu duyguları çok iyi tanıyorum," dersiniz. ama sonra siz de yanarsınız raif efendi gibi:
"halbuki şimdi her şey değişmişti. bu kadının resmini gördüğüm andan beri geçen birkaç hafta içinde, ömrümün bütün senelerinden daha çok yaşadığımı hissediyordum. her günüm, her saatim, uyuduğum zamanlar bile dopdoluydu. bana sadece yorgunluk veren uzuvlarımın değil, ruhumun da yaşamaya başladığını, içimde haberim olmadan bekleşen üstü örtülü derin tarafların da birdenbire meydana çıkarak bana fevkalade cazip, kıymetli manzaralar arzettiklerini görüyordum. maria puder bana bir ruhum bulunduğunu öğretmişti ve ben de onun, şimdiye kadar rastladığım insanlar arasında ilk defa olarak, bir ruhu bulunduğunu tespit ediyordum. muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ama birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. o zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbiriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek birbirine koşuyordu."