Kitapta İstanbul’un yaklaşık 1 asır önceki halini görüyorsunuz ve hayret ediyorsunuz. Bir yanda Vatanın kurtarmak için canını dişine takan insanlar, bir tarafta zevk-ü sefa içinde yaşayan insanlar. Kişiliğini yitirmiş, ahlaki değerlerini kaybetmiş, insani vasıflarını unutmuş bir İstanbul kimliği ile karşılaşıyorsunuz. Tarih kitaplarından 1920’li yılların kurtuluş ve mücadele yılları olduğunu okuduğumuz için öyle sanıyorum ki bu türlü bir halini düşünememişiz. Bugün yaşanılan bayağılıkların bir çoğunu o dönemde de görmek insanı hayrete düşürüyor. Kitabın konusu tarihi niteliği de olduğu için benim ilgimi çekti, içerik olarak yazarın dokuzuncu hariciye koğuşunda yakaladığı derinliği yakalayamadığını düşünüyorum. Mebrure’nin köşke gelişi, kokuşmuş ilişkilere sahip bir grup avam insan, bununla birlikte Behiç’in onu elde etmek için yaptığı fesatlıklar sıradan bir şekilde sıralanırken birden Belma ve Salih’in bu avam gruptan dışlanışı ve bunun hiçbir açıklamasının olmayışı kitabın konu bütünlüğüne darbe vuruyor, üstelik sonlarda Belma’nın itirafı ile birden farklı bir mecraya çekilen konu ile heyecanlanıyorsunuz, fakat bütünlük sağlamakta zorluk çekiyorsunuz. Aynı durum Salih’in hazin sonunda da fark ediliyor. Behiç’e çok büyük bir kötülük yapacağını söylüyor, bekliyorsunuz sonunda hazin sonuna şaşırıyorsunuz.
Kitaptan alınacak pek çok ders var, diğer yorumlarda da değinilen gençlerin dikkat etmeleri gereken hususlar bence çok çarpıcı, özellikle kızlarımızın sözde birer kız olmalarını engellemek için en azından bir kere bu kitabı okumalarını istemek sanırım onlar için yapılacak iyiliklerin büyüklerinden ve zahmetsiz olanlarındandır.