O dönemde yaşamadığımdan mıdır yoksa kendimi orada yaşıyormuş gibi hissedemediğimden midir nedir bir türlü hikayelerin içine dahil olamadım.. Hikayeler genel olarak yalın bir dille yazılmış, anlama açısından herhangi bir sıkıntı yaşanmıyor. Hikayelerin hepsinden anladığım ortak nokta şudur: Sait Faik'in ölümüne yalnızlığı benimsemiş olması. Kendisini hep bir 'Lüzumsuz Adam' olarak görmekte. Belki de sırf bu yüzden hikayeleri ile değil ama kendisi ile yakınlık kurdum...
"Her insandan korkuyorum. Kimdir bu sokakları dolduran adamlar? Bu koca şehir, ne kadar birbirine yabancı insanlarla dolu." Kendimi onunla özdeşleştirdiğim bir cümleydi kitapta geçen...