Yazılmış en iyi köy romanlarından biri 'Kaplumbağalar'.Bana kalırsa çok ciddi bir fon oluşturmak için kendini heder etmemiş bu kitapta Fakir Baykurt.Evet,alevi köyünde geçiyor hikaye.Farklılıklar var literatürle.Bu yazarı bağlar.Ama diyelim yoksulluk var,diyelim apaçık bir köy gerçeği var.Çırılçıplak bir cehalet var,ama zararsız,şehre çıkınca kendini belli eden,ama köyde sırıtmayan.Mesela çok ciddi bir tespit var ki;bugün hala geçerliliğini koruyan,ve ciddi bir çoğunluğu ilgilendiren bir tespit.Şehirden tapu için gelen memurlara yumurta pişirir köylüler,ve 'şehirli' bir memur yumurta yerken,bir tavuğun heladaki dışkıları eşelediğini görür,yumurtayı yiyemez.Bu bir statü göstergesi,mesela bu bir imgeye dönüşür,tiksinmek olarak zuhur eder..Sonra küçümsemek olarak zuhur eder.Halbuki o memur da aslında köylüdür.Halbuki tavuğun dışkıyı eşelemesinin bilimsel bir açıklamaya ihtiyacı yoktur.Bunu herkes bilir.Yumurta daha güzel olur öyle.Ama o memur,ve onun gibiler geldikleri yerleri çabuk unuturlar;ve kötü birer eleştirmen olurlar.Toplumsal dönüşüme en ufak katkıları yoktur.
Öte yandan köylü ciddi bir çaresizliğin içerisinde kıvranmaktadır..Köye kil satmak için gelen adamın,kadınların çocukların önünde:'İyi-si-kil-in haaa!' diye bağırmasına dahi ses çıkaramaz.
Daha buna benzer birçok şey var elbette.Ama kaderine terk edilmiş bir sınıf,köylü sınıfı,kendi kendine birşeyler yapmak istiyor,yapıyor da..Fakat,kendi kendine pek birşey yapamayan üst sınıfların,üst düzey yöneticileri,küçük hesapların peşinde koşan küçük adamlar oldukları için,hiçbir fırsatı kaçırmazlar.Hikaye de bunun üzerine kuruludur.Çok can yakan bir sonu olan bu kitabın satır aralarında birçok mesaj var.