Kitabın içeriğini anlatmak için yazarımız Kafesoğlu'nun bu baş eseri hakkında kendi söylediklerini bize yetecektir. " Her millet maddi imkânları ve manevi değerleri ile bir kültür bütünüdür. Bir millet yaşamakta ise onun bir kültürü olacaktır. Biz de, aşağı yukarı dört bin yıllık tarihe sahip Türk milletinin kültürünü araştırdık. Asya bozkırlarında geliştirilen bu kültürü çeşitli cepheleri ile belirtmeye çalıştık. Kültür unsurlarının da zamanın ve çevrenin şartlarına uygun bazı değişiklikler gösterdiği, fakat ana vasıflarını daima koruduğu gerçeğinden hareket ederek yaptığımız iş, bütün yönleri ile Türk milletince ortaya konup geliştirilmiş kültürün çatısını kurmak ve onun yüz yıllarca karakterini koruyan özelliklerini tesbit etmek gayretinden ibarettir. "Kitapta hem başlangıcından itibaren Türklerin siyasi tarihi, hem de hayatın her alanındaki kültürleri anlatılmaktadır ve kitap kendi alanındaki en büyük kaynaklardan biridir.
Biraz yazarımızdan bahsedecek olursak onun hayatını Türklüğü anlatmaya adamış bir insan olduğunu görürüz. Kafesoğlu, Türk milliyetçiliği tarihinde gelmiş geçmiş fikir adamları arasında Türk’ü en iyi tahlil eden, yorumlayan ve eserlerinde Türk ruhunu en iyi ifade eden adam olarak kabul edilmiştir. Ebediyete göçtüğünde arkasından bir kitaplık dolusu makale, araştırma ve yorum eseri bıraktı. Kitapları hâlâ Türk gençliğinin ve Türk insanının yolunu aydınlatmaya devam etmektedir ki daha yıllarca bir benzerinin bile kolay yazılamayacağı âbide eseri “Türk Millî Kültürü” ise hemen bütün üniversitelerimizde ve yüksek okullarımızda ders kitabı olarak okutulmaktadır. Fakat o hep sessiz ve mütevazı kalarak çalışmayı seçmiş bir yazardır. Çünkü o, İstiklâl Marşı şâirimiz Mehmet Âkif Ersoy gibi “sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecektir...” diyenlerdendi. Bir soru üzerine Yahya Kemal’in en mukaddes tanıdığı üç temel unsur arasında sıra ile “Dil, Din ve Vatan” cevabını verdiği gibi İbrahim Kafesoğlu da "Türk milliyetçiliği nedir?"sorusuna sırası ile “Türkçe, Din, Tarih Şuuru” demiştir. Bugünkü Türkiye'mizde ilköğretim ve lise müfredatlarında yapılan değişikliklerde özellikle dil, din ve tarihin eğitim dışı bırakılmak istenmesinin ne kadar vahim bir gelişme olduğunu Kafesoğlu’nun kitaplarını okuduktan sonra daha derin bir ürpertiyle karşılamaya başlıyorsunuz.
Kitabı okuduktan sonra düşüncemde ve hayatımda meydana gelen değişikliklere değinmek gerekirse bunu birkaç başlık altında toplayabiliriz. Kitabı daha okumadan sayfalarını karıştırmaya başladığınızda fark edeceğiniz ilk şey kitabın yarısından daha fazlasının bibliyografyaya ayrılmış olmasıdır. Buda kitabın ne kadar geniş bir araştırmanın sonucu olduğunun bir eseridir ki, bu tür yayınlar insanları araştırmaya iter çünkü yazar yazdığı her şeyi sayfanın altında size ispatlar ve siz o konuda derinleşmek istiyorsanız o kitabı okursunuz. Bende yazarın yazdıklarından etkilenerek yazarın diğer kitaplarını okudum ve internette Türk kültürü ile ilgili araştırmalar yaptım yani kitap beni araştırmaya itti. Kitabı okumadan önce sizde olmayan kültürünüzü tarihinizi araştırma duygusu kitabı okurken sizi sarıp sarmalıyor. Böyle kitaplar toplumda Türk insanları, bilim adamları, tarihçileri Türk tarihini yazamıyor Türkiye’de yaşayanlar tarihini yabancı yazarlardan öğreniyor sözüne en iyi cevaptır. Fakat kitap bize bilimsel bir eser yazmanın ne kadar zor olduğunu her yazılanın bir temele dayandırılması gerektiğini de gösteriyor ve bir eseri yazmadan önce o konu ile ilgili geniş bir bilgiye sahip olunması gerektiğini size öğretiyor. Bilmedikleri konularda kitaplar yazıp bu konular hakkında yorumlar yapan insanların kendilerini aldatmaktan ileriye gidemeyeceğini size kanıtlıyor.
Ben bu kitabı okuduktan sonra tarih konusunda ilgili ve kültürüne bağlı bir insan olmama rağmen kendi öz tarihim ve kültürüm hakkında bilmediğim birçok husus olduğunu anladım. Ama kitabın beklide bende yarattığı en büyük etki ve değişiklik tarihim ve kültürümle gurur duymam ve artık günlük hayatta kendime daha fazla güvenmemdir. Kitabı okurken tarihimle ilgili birçok önemli husus gözüme çarptı bunlar; yabancı kelimelerle adeta sarılmış olan Türk dilinin ne kadar köklü ve zengin bir dil olduğudur, demokrasi yi diğer kültürlerden aldığı söylenen Türklerin dünyada bu sistemi uygulayan ilk kültürlerden biri olduğudur, ve beklide en önemlisi birçok tarihçi ve araştırmacı tarafından öne sürülmeye çalışılan Türklerin göçebe bir kültüre ait olduğu hususudur ki gerçekle hiçbir alakası olmayan bu husus Türk düşmanı insanlar tarafından Türkleri anayurtlarından sürmek için ortaya çıkarılmıştır ve bu konu kitapta geniş örnek ve ispatlarla kanıtlanmıştır ve Türklerin bozkır kültürüne ait bir kültür olduğu ispatlanmıştır ve Türklerin yerleşik hayatı uygulamaları, bozkır kültürünün iki ana unsuru olan demir ve atı hayatlarının temel unsurları olarak uygulamaları bunun en önemli kanıtlarıdır. İnsanlar tarihleri ilgili bu denli güzel konuları okuduktan sona kendi atalarını daha iyi tanıma fırsatı buluyor ve bu onlara günlük hayatlarında kendilerine güvenleri geliyor. İnsanlar atalarının yaptıklarını örnek alarak onlara yetişmeye onlar gibi olmaya çalışıyor ki; halk söyleyişi gibi “Herkes aya Türkler yaya” sözüne karşı gençlerin kendilerine güveni gelir ve daha çok çalışmaya başlarlar.