Öncelikle “inanç” kelimesinin sözlük anlamını hatırlatmak isterim: İnanç (buna dini inançları da katabiliriz), kişi veya toplum tarafından bir düşüncenin, bir olgunun, bir oluşumun, bir nesnenin, bir varlığın gerçek ve doğru olduğunun kabul edilmesidir. Öyle inançlar vardır ki gerçekliği tartışılamaz. Meselâ; hangi din ve inanç sistemi olursa olsun gerçekliği hiçbir şarta ve sınırlamaya, hatta denetime bağlı olmayan gerçeklik olarak ileri sürülür. O dine ve inanışa bağlı bulunanlarca da tartışmasız inanılmasını istedikleri dinsel ilkelere doğma denir. Hattâ bu tür öğreti ve inançlara, savlara “nas” denir.
Bu açıklamadan sonra şu genellemeyi yapabiliriz. İnanç denilen kavram insan düşüncesinin çok geniş bir alanını kapsar. Çünkü doğmalar (naslar) yüzyılların ortaya koyduğu doğru olarak kabulü zorunlu olan düşüncelerdir. Kesin bilgi ve delillere dayanmaksızın ortamın telkin ve anlatılarıyla, içinde büyüdüğü toplumun inançlarına herhangi bir sorgulama yapmaksızın inanmaya “iman” denir.
Halk bilimi, belli inançlardan miras kalmış olan, yüzyıllar içinde yeni din ve inanışlara mensubiyetlerinde o çok eski inançları, pratikleri yenisiyle uyumlaştırmış, yeni biçimlere sokulmuş, yeni içerikler kazandırılmış şu anki inanç oluşumlarını inceler, araştırır ve tespitini yapar.
Ancak halk bilimciler, yazılı kurallara bağlamış, kitabî hâle getirilmiş, resmi eğitim ve öğretim sistemlerine kavuşturulmuş olan din ve ahlâk kuralları belirginleştirilmiş inançlara karışmazlar ve bu alanı ilahiyatçılara bırakır.
Halk bilimcilerin ilgilendikleri, “halk inançları” diye adlandırılan alanlardır. “Resmî” veya “kitabî” din öğretilerini temsil eden din adamları ve din bilginlerince “hurafe”, “batıl inanış” veya “din dışı inanışlar” olarak adlandırılan ve “dinle bu inanışların ilgisi yok” dedikleri ötede-beride kalmış yaygın inanış şekilleri, yorumlar ve uygulamalar, halk bilimciler tarafından araştırılır ve incelenir.
Halk bilimi; normatif, buyurucu ifadeler ortaya koyan, kural gücü ve değer koruyucu ifade taşıyan normları belirleyen bir alan değildir. Yani belirli türden kelimelerle kararları veya eylemleri “doğru-yanlış”, “iyi-kötü”, “güzel-çirkin” olarak değerlendiren veya kişilerin (toplumun, halkın) ne yapması gerektiğine dair buyrultular belirleyen bir alan değildir halk bilimi…
Hayrettin İVGİN