Sultan Abdülhamid Han tarafından görevli olarak Hindistan'a gönderilen Şirvanlı Ahmed Hamdi'nin yolculuk ve gördüğü Hind kentlerindeki gözlemlerini anlatıyor. Eserin bir orijinalitesi bugünkü alfabeye aktaran kişinin Şirvanlı Ahmed Hamdi'nin torunlarından Fatma Rezan Hürmen olması.
Kitabda en ilgi çekici kısımlar Taç Mahal'in ihitşamının ayrıntılı olarak tasvir edildiği, İmam-ı Rabbani'nin türbesinin o günkü harabe halini anlatan satırlar.
Ayrıca Hindu dininin özellikle ölüler ve ölümcül hastalara uygulanan dehşetengiz sahneleri dile getirdiği sayfalar dikkat çekici oldu. Bazı ölümcül hastaların cennetten çıktığı rivayet olunan Ganj nehrine canlı canlı atılmaları, ölülerin bedenlerinin parça parça edilerek nehre bırakılması gibi İngilizlerin engellemeye çalıştığı tüyleri diken diken edecek davranışlar 100 önceki dünyanın inanç coğrafyasının Hind kıtasındaki halini dile getiriyor. Kitab yazarın dönüş yolunda uğradığı kısa Hicaz anıları ile sona eriyor.
Özellikle dede mirasını gün yüzüne çıkaran hayr'ul halef torunu kutlamak gerek. Bir de Osmanlı'nın son devrinde II. Abdulhamid gibi bir sultanın ilgi alanının ta Hind kıtasına kadar görevliler gönderecek derecedeki genişliğini ibretle düşünmek gerek.
Okur için bu kitabı zorlaştıran ise dilinin yazıldığı dönemin artık anlaşılması güç hale gelmiş olan Osmanlı Türkçesi olması; keşke orijinal metin ve sadeleştirilmiş günümüz Türkçesi metin bir arada sunulmuş olsaydı.