Sadece yazar değil asker, hatip, hoca, seyyah, mebus her açıdan öncü bir kadının hayatının safahatı beni hakikaten hayrette bıraktı. Ciddi bir biyografi okuruyum. Yazarının -edebiyatçı değil- gazeteci dolayısıyla bir belgesel okuyacağım zannıyla başladığım kitabın içinde Halide’ye dair her şey olsun düşüncesiyle o kadar ayrıntıya girilmiş ki neticede meydana gelen cüsseli cilde devam ettikçe “biyografisine sığmayan” sözünü biraz tekellüflü buldum.
Yazar, bir meslektaşının biyografisini kaleme alırken vaziyetin cazibesine kapılıp “bir yazar ancak kendini yazar” yargısıyla Halide’nin eserlerinin de otobiyografik olduğu düşüncesinden hareketle romanlara tarihi vesikaymışçasına sık sık atıflarda bulunuyor, çıkarsamalar ve yorumlar yapıyor ki bu tür “belgesellik” kitabın nesnelliğine gölge düşürüyor.
Öte yandan kitap edebi bir eser de değil, şöyle ki; anlatımı kimi zaman bir roman havası koklatmak raddesine kadar getiriyor ama anlatılacak o kadar çok şey var ki konu anında kesilip fikir net ifade edilmeden askıda bırakılıp başka bir perde önünüze açılıyor.
Belirtmeden geçemeyeceğim rahatsız edici nokta ise; haremlerde bulunmasına alıştıkları müslüman kadınını dışarıda gören batılı erkeklerin oryantalist hatıralarına çokça yer vermesi. Aynı meyanda bırakınız o çağın magazinsel dedikodularını, en ufak ihsasları nakletmekten çekinmiyor, kahramanımızın adını pek çok erkekle anıyor ki aralarında Yahya Kemal’den Atatürk’e kadar isimler var...
Son olarak kimi dipnot atıflarında yanlışlıklar var.
Kitaba dair ne dersek diyelim, bütün eleştirilerin hepsi Halide’nin aksiyonu karşısında silinip gidiyor.