Beyzbol tutkusu öykünün de başlama nedeni oluyor. Çünkü, detektifin aynı kolejde okuduğu ünlü bir beyzbol oyuncusunun başı derttedir. “Amerikan rüyasını” kanıtlar bir tarzda efsaneleşen, “gerçek olamayacak kadar kusursuz bir kahraman”; George Chapman, geçirdiği trafik kazası sonucu ayağını kaybetmiş, ancak bu kez kendisine yönelen sevgiyi politika alanına taşımıştır. Karısı ile birlikte medyanın sürekli ilgi odağıdır Chapman. Max Klein’ın ağzından Paul Auster, beyzbolcunun yükselişini sağlayan ideolojik şekillenişi; “Amerikalılar ünlülere taparlar; ama yeniden nam salan eski şöhretlere daha çok taparlar. Yetenekli ve güzel olanlar her zaman hayranlık uyandırır; ama onlar bizden biraz uzakta, gerçek dünyaya hiç bir zaman değmeyen başka bir alemde yaşarlar. Trajedi bir yıldızı insanlarla daha eşit düzeye getirir; onun da bizler gibi incinebilir, bizler gibi kırılgan olduğunu kanıtlar ve o yıldız kendini toplayıp yeniden sahnedeki yerini aldığı zaman beynimizde, gönlümüzde özel bir yer kazanır” biçiminde analiz eder romanında. Bu sevilen sima, şimdi ölümle tehdit edilmektedir. Avukatının tavsiye ettiği isim de Max Klein’dir tabii ki...