24 Nisan 1915 tarihinde yürürlüğe konan kararlar, 16-65 yaş arasındaki Ermenilerin yurda giriş ve çıkışını durduruyordu. Ermenilerin haberleşmelerini Türkçe yapmalarını ve yeni okul açmamalarını istiyordu. Bundan bir süre sonra ise savaş sahasındaki bütün Osmanlı vatandaşlarının gerektiğinde iç bölgelere taşınmalarını mucip olan Tehcir Kanunu çıkarılmıştır. Kanun 27 Mayıs 1915’te yürürlüğe konuldu. Buna göre savaş devrinde hükümetin emirlerine uymayanlar askeri birlikler tarafından en şiddetli biçimde cezalandırılacaklardır.
Bu kanun,sadece Ermeniler ya da Doğu Anadolu’da yaşayanlar için çıkartılmamıştı. Bununla birlikte sorunlar Doğu Anadolu’da yoğunlaştığı için göç ettirilenlerin kahir ekseriyetini Ermeniler oluşturdu.
Başkent İstanbul’dan terör eylemlerine katılan pek az kişi haricinde kimse göçe zorlanmamıştır. Genel olarak Ermeni tedhişinin yoğun olduğu şehirlerden yapılan mecburi göçle yaklaşık 438 bin Ermeni,yine bir Osmanlı toprağı olan Suriye’ye nakledilmiştir. Bu da 1,5 milyon Ermeni’nin öldüğü iddialarını yalanlamaktadır.
Savaş ortamına ve çok çetin şartlara rağmen Osmanlı Devleti Ermeni tehciri esnasında her türlü tedbiri almıştır. (Yerel idareler görevlendirilmiş,Ermenilerin terk ettikleri evlerinin tapuları kendilerine verilmiş,taşınabilir mallarını ve hayvanlarını yanlarında götürmelerine müsaade edilmiş,yolda can ve mal güvenlikleri sağlanmış,yeni yerleri için yeterli sermaye ve toprak tahsis edilmiş vs…) Ancak tehcir sırasında yol ve iklim şartlarına bağlı olarak hayatını kaybeden Ermeniler ve onlarla birlikte olan resmi görevliler olmuştur. İktisadi yapısı bozuk olmasına rağmen Osmanlı hükümeti göç eden Ermenilerin sadece yeme ve içme giderleri için 1916 yılı sonuna kadar 175 milyon kuruş harcamıştır. Sağlık hizmetlerinden faydalanmaları için her türlü imkan seferber edilmiştir.
Tehcir kararı iddia edildiği gibi bütün Ermenilere uygulanmamıştır. Terör eylemlerine karışmamış olanlar, hastalar, Katolik ve Protestan mezhebinden olanlar, askerler ve memurlar kararın dışında tutulmuştur.
Tehcir uygulaması Rus ve Ermeni çeteciler tarafından sıkı bir propaganda unsuru olarak kullanıldı ve Avrupa’da etkileri bugün bile devam eden büyük bir tepkiye sebebiyet verdi. Çeşitli şehirlerde Ermeniler lehine gösteriler düzenlendi. Mazlum Ermenilerin(!) barbar Türkler(!) tarafından soykırıma tabi tutulduklarına ilişkin çok kesif bir propaganda başlatıldı. İtilaf Devletlerinin bağımsız bir ermeni devletinin kurulmasını sağlamaları istendi. Nitekim onlar da Mondros ve Sevr de bunu gerçekleştirmek için çok yoğun bir çaba gösterdiler.
Savaş sonrası Ermenilerin asılsız iddiaları uluslar arası ortamda yeni bir boyut kazandı. Bu ağır ve mesnetsiz iftira her fırsatta Türkiye’nin önüne kondu. Başta Fransa olmak üzere dünyanın değişik devletleri tarihi gerçekleri hiçe sayarak masa başında uyduruk bir tarih yazmaya kalkıştılar. Üstelik bugün bile, Ermeni çetecilerinin kurbanı olan Müslümanların toplu mezarları bulunurken, yetmişli yılların sonunda Asala tarafından şehit edilen diplomatlarımızın, doksanlı yıllarda katledilen Karabağ Azerilerinin kanları kurumadan hem de…
İşin özü Ermeni meselesi artık tarih biliminin değil de siyaset biliminin bir konusu olamaya başladı desek mübalağa etmiş olmayız.