Kitabı okumya başladığım an kitap beni kontrolü altına aldı bırakamıyordum çünkü elimden kitabı.Saatler geçmiş kitap hala elimde artık ağırlaşan göz kapaklarıma mani olmaya çalışıyorum ama ne mümkün.Saatler ilerledikçe yorgunluğum biraz daha artıyor ve son saatime baktığımda 02:30 civarı idi kitap elimde uyumuşum.Okurken bazen şimdi yandık ne yapacak bizimkiler?Bazeun gözlerim doluyor, bazende galeyana geliyorum.
Hacı Murad olayının içi yüzünü ve hain olayıp kahraman olduğunu öğreniyorum.Ama ben çok etkileyen kitabın başlanğıcını yazman istorum.
İşte kitaptan çok hoşma giden bir bölüm:
Başlarında beyaz sarıkları olan bir ziyaretçi grubu, yaklaşık yüz metre ileride tahtırevanı yere indirdiler. Tahtırevandan güçlükle inen nur yüzlü bir ihtiyar, diz çöküp oturdu. Önce, iki elini açarak dua etti. Sonra, yüzükoyun yere kapandı. Toprağı öptü. Bembeyaz olmuş sakalı ile kalabalığın önünde sürüne sürüne ilerlemeye başladı. Dikkatle dinliyenler onun durmadan salavat getirdiğini duyabiliyordu. Gözlerinden sağnak yağmur gibi sakalına dökülen yaşlar, toza, toprağa karışmış, süt beyazı rengindeki sakalı toprak rengine çevirmeye başlamıştı. İyice yaklaştığını hissedince, saygı dolu bir ses tonu ile,
"Esselamü aleyke ya Resulallah!...Esselamü aleyke ya Habiballlah!"
kelimelerini tekrarlamaya başladı. Yavaş yavaş ilerledi ve Hz. Muhammed (s.a.v.)Mübarek kabr-i şerifinin kapısının önünde durdu. Bir kere daha selam verdi. Sonra kapının eşiğini öptü. Göz yaşlarıyla ıslattı. kapı açıldı. Sürünme vaziyetini hiç bozmadan gitti kabr-i şerifin ayak ucunda durdu. Tekrar selam verdi
"Essülamü aleyke ya Resulallah" Arkasından gelen 70 kişi ve o an orada bulunan herkes Hz. Muhammed aleyhisselamın bu selama karşılık verdiğini duyunca ürperdiler. Bir titreme nöbeti tutmuştu hepsini. Kendilerinden geçmiş bulutların üzerinde yürüyor gibiydiler. İki emektar türbedar dahi hayretler içinde idi. Böyleşi bir şeyi, ne görmüş nede duymuşlardı. Biri arkadaşına sesizce sordu Kim olaki bu muhterem zat? Diğer türbedar bu soruyu duymadı. Aklı, fikri yaşlı adamda idi. Ona kitlenen gözleri, en küçük hareketini bile kaçırmadan takip ediyordu. Yaşlı adam arkasında diz çökmüş duran gençlerden birisine işaret etti. Biraz sonra kendisine uzatılan kılıcı aldı. Titreyen elleriyle kılıcı kabzasından tuttu, öptü ve kabr-i şerifin sağ tarafına edeple bıraktı. Sonra başını yere eğdi gözünden akan yaşlarla ve mahçup bir tavırla "Ya Resulallah! işte Kılıcım onu sana teslim ediyorum! Kafkasyayı düşman işgalinden kurtarmak için hayatım boyunca mücadele ettim. İslam dinini yaymak için çok uğraştım. Ama elimden ancak bu kadarı geldi. Benden razı ol, şefaatinden mahrum bırakma ya Resulallah! dedi. Sonra mübarek kabr-i şerifinin ayak ucuna kapanıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Türbedarlar merak içinde sorularının cevabını ararken, kendisi gibi yaşlı bir zat eğildi. Hıçkırarak ağlamaya devam eden adamı hürmetle omuzlarından tutarak kaldırdı. "Ey Allahın sevgili kulu Şamil, kalk artık sana bir müjdem var dedi. Türbedarlar, sonunda bu büyük zatın kim olduğunu öğrenmişlerdi. İkisi birden aynı kelimeleri tekrarladı: Şamil ha! tabii ki. Tahmin etmeliydik.