İsyan Günlerinde Aşk, çok dingin nasıl ifade edeyim, sanki birisi kulağınıza fısıldıyor gibi sakin bir anlatıma sahip geldi bana. O ayaklanmalar, isyanlar, onca gürültülü olay sanki geçmişte yaşanmış ve bitmiş olmasının verdiği bir kayıtsızlıkla sessizce, kendi kendine konuşur gibi anlatılmış. Okurken dinlendiğimi hissettim ama bende fırtınalar koparmadı bu kitap. Bitince biraz ters oldu ama Kılıç Yarası Gibi'yi okuma ihtiyacı duydum, onda da aynı sakinliği buldum derken Reşit Paşa'nın Osman'ın yanına "öldüğü sırada üzerinde olan gecelik entarisi ile" geldiğini okuduğumda büyü bozuldu. Çünkü ikinci kitapta Reşit Paşa'nın sürgünde evinden çıkıp padişahın yanına giderken yolda bir ağaca dayanıp kalp krizi geçirerek öldüğü anlatılıyordu. Herhalde evinden geceliği ile çıkmamıştı...Bu bölümden sonrasını sadece yeni çelişkiler bulacak mıyım düşüncesi ile okudum ve buldum da. Doğrusu Ahmet Altan'ın ikinci kitabını yazarken ilkini unutmuş olmasına inanamadım. Kitapları ardarda okuyanlar da sanıyorum bu çelişkileri farketmiştir. Hatta Kılıç Yarası Gibi isimli romanda çocuk bakıcısı olan Fransız dadının birkaç sayfa önce annesinin hastalığından dolayı Fransa'ya döndüğü anlatılırken, çok değil beş-on sayfa sonra babasının hastalığı nedeniyle Fransa'ya döndüğünden bahsediliyor. Doğrusu bu durum kitapların verdiği keyfi kaçırdı desem yeridir. Ama anlatımı konusundaki fikrim değişmedi. Yumuşak, sakin, huzurlu bir anlatım tarzı var, herşeye rağmen...