Yüzüklerin Efendisi, "fantastik roman" türünün en güçlü ve tartışmasız en iyi üçlemesi olarak j.R.R. Tolkien'in bence hiçbir zaman da eskimeyecek başyapıtıdır. Neden mi? Roman da insan, hemen hemen her şeyi uzun gerilim kurgularıyla buluyor. Bu da tabii, romanın önemli birçok kısımlarının yazıldığı sıralarda Tolkien'in cephede olmasından ve o cephenin de I. Dünya Savaşı olmasından kaynaklanmakta. Tolkien şüphesiz, romanda yarattığı karakterlerle sofistike dünyaların mistik havasını yakalayarak aslında pekte fantastik olmayacak konulara ustalıkla değiniyor.. Bu konular cinler, melekler, şeytan, yerin yedi kat dibi, ya da cennet-cehennem arasında gidip gelen farklı hülyalar ve farklı dünyalardaki farklı karakterlerin Tolkien yorumuyla canlandırılmasından ibaret.. Roman boyunca üzerinizde sürekli bir gerilim hissediyorsunuz ve kitabın sonuna dek bu maceranın aslında kendi hayat maceranızın belli kesitleri olduğunu düşünüyorsunuz. Kendinizi kitabın dünyası ile birleştirdiğinizde ise ortaya fantastik alemde sürekli gezinen ve muhayyilesinde bir 'Kahraman Frodo' ya da 'Kurtarıcı Gandalf' yaratan bir kişilik çıkıyor. Film ise birçok açıdan mükemmel olmasına rağmen roman kurgusuna ve anlatımına verdiği zarardan ötürü, ayrıca Yüzüklerin Efendisi'nin hayal dünyasının dokunulmazlığından ötürü insana "Keşke hiç çekilmeseydi." dedirtiyor..
Çünkü Orta Dünya insanları, yüzüklerini kimseyle paylaşmak istemiyor..
Bazen kendileriyle bile..