Tarih Öncesi Döneme Uzanan Doğu Türkistan Tarihi
Doğu Türkistan medeniyeti hakkındaki bu kıymetli eser, Kaşgar’ın, tarih öncesinden, eski taş devrinden itibaren anlatılmasıyla başlıyor. Beşbalık, Yeken, Küsen, Hoten ve Koçu gibi diğer tarihi şehirlerde kurulan hanlıklar çerçevesinde anlatım devam ediyor. Bölge tarihinin, eski çağ, tunç çağı ve demir çağı gibi dönemlere kadar anlatılması, eserin değerini artıran bir özellik olarak öne çıkıyor.
Kitapta, M.Ö. 8000 ve M.S. 1800 yılları arasında, Çin’de ve Doğu Türkistan’da yaşanan siyasi, ekonomik ve kültürel gelişmeler tafsilatlı şekilde anlatılmış. Zaman dilimi olarak, M.Ö. 1000 ve M.S. 1300 arasına özellikle yoğunlaşılmış. Eski çağlardan bugüne uzanan süreçte, bölgenin ezeli bir Türk yurdu olduğuna ilişkin deliller sunulmuş. Örneğin, Kaşgar’da on bin yıllık geçmişi olan Cırgal kalıntısı, Doğu Türkistan’daki yerleşimin en az on bin yıl öncesine gittiğini, bölgenin Asya kıtasında insanlık faaliyetlerinin başladığı en eski yerlerden biri olduğunu göstermesi bakımından önem arz ediyor. Sultanbay kalıntısı, Koruktala, Aktala, Önkürlük ve Dövilik kalıntıları, Şambaba kurganı gibi tespit edilen başka arkeolojik kalıntılar da savunulan tezleri kuvvetlendiriyor.
Doğu Türkistan’daki ilk yerleşim yeri, dünyada ilk pamuk ziraatının yapıldığı yer, dünya tarihinde ormancılıkla ilgili ilk kanunun yazıldığı yer, Türklerin ölülerini yakma geleneği, Çinli prenseslerin Türk kağanlarına eş olarak gönderilmesinin siyasi sebepleri, Moğollara yazıyı öğreten millet, Orhun Uygur Hanlığı’nın devamı olduğu halde pek bilinmeyen hanlık, Çin hanedanlarının tarih yazımında görev üstlenen Uygurlu tarihçiler, örme saç bırakma âdeti, bakır kazanlar, bölgedeki yemek kültürü kitaptaki belli başlı ilgi çekici konular arasında gösterilebilir.
Yazar Ahmet Süleyman Kutluk, pek de aşina olduğumuz bir isim değil. Sincan Üniversitesi Tarih Fakültesi mezunu ve akademisyen bir Uygur Türkü. Hakkında güncel bilgilere ulaşma imkânımız Uygur Türklerinin içinden geçtiği malum nedenlerden ötürü çok sınırlı, hatta yaşayıp yaşamadığına dair net bir bilgimiz dahi yok maalesef.
Akademik geleneğe uygun şekilde eserde, kaynak olarak bu bölgenin tarihi üzerine çalışmış farklı milletlerden çok sayıda yazarın eserlerine atıflar yapılmış. Çağdaş Uygur Türkçesiyle yazılmış olsa da eseri yayıma hazırlayan Abdullah Cinkara, metni başarıyla Türkiye Türkçesine aktarmış. Böylesi nitelikli bir kaynak eseri ülkemize kazandırması takdire şayan.
Faydalı bir okuma olması dileğiyle!