Yıllar önce ideolojilerin tabutuna çivi çakıldığı zannediliyordu. Kuramların, büyük ideolojilerin bittiği, çünkü bunlara artık gerek kalmadığı, çünkü insanlığın makineler ile ürettiği refahın dünyanın bütün yaralarını sardığı, refah toplumlarının egemen olduğu iddia ediliyordu. Ütopya gerçekleştiğine göre, felsefeye gerek yoktu. Peki gerçekten öyle mi? Küresel eşitsizliğin dünyanın hiçbir döneminde bu kadar arttığına tanık olmamıştık, üstelik Eagleton bu kitabı yazarken Işid tüm dünyayı kana bulamıyordu. Peki kuramların sonunu ilan etmek ile kafayı kuma gömmek aynı şey değil de nedir? Ya da kuramların sonunu ilan etmek verili düzenin sürekliliğini sağlayan bir yanlış bilinç mi? Eagleton bu sorulara yanıt arıyor. Felsefe bitebilir mi? Göreceğiz.