Gerçekten de "Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş"... Kimler yok ki; Selahattin Pınar, Yesari Asım Arsoy, Hamiyet Yüceses, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Zeki Müren....
Sermet Sami Uysal samimi anlatımıyla Türk müziğine damgasını vuran bestekarların ve ses sanatkarlarının bilinmeyen yönlerini bizlerle paylaşıyor. Yani sahne kostümünü çıkardıktan sonra birey Safiye, birey Yesari Asım, anne Müzeyyen, yalnız Zeki Müren gibi... Yani bizler gibi... hayat kaygısı olan, eş dost muhabbetşeriyle keyiflenen, hüzünlenen, içlenip ağlayan, sahne öncesi heyecanını yenmeye çalışan telaşlı ama Türk musikisine kıymetli eserler bırakabilecek kadar da yüce gönüllü, sevdalı kişileri anlatıyor...
Keyifle dinlediğimiz, ne yazık ki günümüz Türk müziğiyle karşılaştırılamayacak derinlikte olan eserlerin bir anlamda ortaya çıkışlarına şahit tutuyor bizi... Eserlerin ve bestekarların yanı sıra dönemin eğlence hayatı da gözler önüne seriliyor. Gazinoların gazino olduğu dönemler, "assolist"lerin ciddi eğitimler ardından sahneye çıkabildikleri ve "ses"leriyle kitleleri peşlerinden sürükledikleri, Türk sanat müziğinin alkole meze olmadığı, kendini bilen, bu sanata kıymet veren insanların sanatkarları soluksuz dinledikleri, sanatkarlarında halktan kopmamış olduğu dönemleri anlatıyor...
Tabii dönemi tüm aktörleriyle bir kitapta anlatabilmek mümkün olmasa da en az kitapta yer alanlar kadar önemli olan Sadettin Kaynak, Abdullah Yüce gibi isimlerin kitapta yer almasını isterdim.
Sermet Sami Beyefendi en az dinlediklerimiz kadar kıymetli bir eser meydana getirmiş. Yer yer hüzün yer yer muzip bir gülümseme, kimi zaman da keyifli bir kahkahayla okunan samimi anılar bütünü...
Kişisel tarih yazımı alışkanlığının ülke değerlerimize çok şey katacağını düşünüyorum...
Saygılarımla