Bir insan, hayatında yanlışlar olduğunu sezdiği an gerçek öyküsünü de yazmaya başlar. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildir, dönüşü olmayan bir yolculuk başlamıştır. Bu yolculuk da kalabalık bir grupla güle eğlene çıkılacak bir gezi değil, kimselerin birlikte gitmeye izninin olmadığı türden, insanın "Bu oyunda son hakkımı bu yolculuğa kullanmak istiyorum ben" diyeceği türden bir mecburiyettir. John Banville'in, Güneş Tutulması adlı kitabı boyunca yapmadığını bırakmadığı, sırlarını bir bir açığa çıkardığı ve kendisine gözle görünen güneş tutulmasını yaşattığı kadar, hayatını bir daha hiç dağılmayacak gölgelerle sarıp sarmaladığı kahramanı, Alex Cleave...
İşte yolcu bu adam... Ailesinin pansiyonculukla geçindiği bir taşra evinde büyümüş, Lydia adlı bir karısı ve kısaca Cass demeyi sevdikleri yetişkin bir kızları var. Tiyatro sahnelerindeki alkışlarla akıp giden yıllardan sonra bir gün sahnede tükenen ve kariyeri de son bulan Alex, belki de hayattan bir işaret beklediği zamanlardan birinde, yolda arabasıyla giderken karşısına bir hayvan çıkıyor ve bu karşılaşma Alex'i çocukluğunun geçtiği eve sürüklüyor. Lydia ne kadar kabul etmek istemese de, bu evde kalmaya ve aradığı yanıtları bulana dek hayatına burada devam etmeye karar veriyor. Yılların yorgunluğunu ve tozunu olduğu gibi üstünde taşıyan bu ev, Lydia, kocasının çıktığı yalnız yolculuğa şimdilik razı gelip arabaya binip gittikten sonra, Alex için bir 'ruhlar evi'ne dönüşüyor ve Alex'in gerçek öyküsü de bu evde yazılmaya başlıyor.