On yedinci yüzyılın ortalarında, din ve doğa felsefesi alanlarındaki dogmalar yıkılmış, fakat bunların yerine ne konulacağı konusunda bir görüş birliğine varılamamıştı. Tam olarak eksik olan bir değerlendirme standardıydı ve bu durum birçok insanın septik bir tutum içine girmesine yol açmış, evren ya da Tanrı hakkında kesin bir bilgiye ulaşmanın olanaksız olduğu inancını ortaya çıkarmıştı. Antik çağların öteki unsurları yanında, Pyrron'un biçimlenmiş kuşkuculuğu da canlanmıştı, fakat on altıncı yüzyılın başından itibaren, fazla biçimsel olmayan daha genel bir kuşkuculuğun ortaya çıktığı gözlenebilir. Düşünce sistemleri birbirleri ile yarışıyor ve birbirlerinin varsayımlarını çökertmeye çalışıyordu. Sonuç olarak Batı Avrupa, on altıncı ve on yedinci yüzyıllarda düşünsel bir krize girmişti. Kuşku duymadan bilgiye ulaşmak olası mıydı? Birbiri ile yarışan onca sistem içinde, kesinliğe nasıl ulaşılacaktı? İnsanoğlu gerçeği öğrenebilir miydi?